Fetiş oyuncusu Tilda Swinton ile The Protagonists adlı ilk uzun metrajını çeken, fena bir başlangıç yapmayıp Venedik’ten özel ödüller ile dönen yönetmen Luca Guadagnino, daha sonra kısa film ve belgesel projelerine ağırlık verdi. Daha sonra Melissa P. ile epey vasat bir filme imza attı ve sinemaseverlerin umudunu yitirmesine sebep oldu. Bu epey geri adımın ardından Guadagnino yine Tilda Swinton ile Io Sono L’more filmini çekti ve muhteşem bir geri dönüşe imza attı. Harika ve oldukça derin olan bu film sonrası yönetmenin yükselttiği çıta Melissa P. felaketini bile unutturdu ve yeni filmi heyecanla beklenmeye başlandı. Arada yine kısa film işlerine dönen İtalyan yönetmen sonunda yeni filmi ile karşımızda. Jacques Deray’ın 1969 yapımı La Piscine filminden esinlenin bu filmin adı ise A Bigger Splash. Oyuncu kadrosu ile oldukça etkileyici. Yine ve elbette Tilda Swinton, Ralph Fiennes, Matthias Schoenaerts ve Dakota Johnson.
Marienne ve kendisinden yaşça genç olan yakışıklı sevgilisi tatillerini İtalya’da bulunan lüks yazlık evlerinde geçirirler. Tatile Marienne’in eski sevgilisi Harry ve oldukça çekici olan genç kızı Penelope de katılır. Film, bundan sonra aşk, erotizm, şüpheler, gerilim ve hatta kara komedi eksenlerinde dolaşır. Harika manzaralar ve güzel müzikler ruhumuzu okşar. Karakterler arasında ise empati sırasını şaşıracak noktaya geliriz. Hatta geri dönüşler ile öğrendiklerimiz neticesinden aşkın skorunda taraf bile değiştirdiğimiz olur. Burjuvazinin gizemli çekiciliğinde etkilenecek kadar güzel anlar bile karşımız çıkar. Zaten entrika dolu hikaye tam gaz vermeden önce burjuva hayatına ufak dokundurmalar, hedonist göndermeler mevcut. İlişki konusu ise her şeyiyle neşter altında… Aşk, erotizm, eski sevgili, akılda kalanlar, şüpheler, göze alınabilecekler ve tavırlar. Verilen kararların sarsılması, cinsel çekimin baskıları. Peki bir ruha kaç yaşam sığar? Kaç aşk yaşanabilir? Etkilenmemek, çekilmemek ve içgüdülere karşı koymak mümkün müdür? Bütün bunları Guadagnino’nun kamerasından sorguluyor ve belki de kendimizi yerine koyma yöntemi ile tartıyoruz. Bu anlamda ve içerik açısından film son derece hitap aralığı geniş bir kitleye sesleniyor.
İçerik olarak doyurucu olan filmin biraz puan düşürücü özelliği ise karakter oluşumlarındaki yetersizlikler. Marienne fazla savruk, Paul tamamlanamamış bir romantik karakter gibi eksik, Penelope ise Dakota Johnson’ın son yıllardaki popülaritesinden yararlanılmış ve çekici olmasını sağlamak için senaryoda fazlasıyla zorlanmış. Bütün bunlar bazı anlarda inandırıcılık sorunu yaratıyor ve konsantrasyon kaybına neden oluyor. Bu anlamda her şeyiyle tam çizilmiş olan tek karakter Harry. Hem hayata bakışı, hem mizahi yönü hem de ne istediğini bilmesi ile filmde tek olmuş karakter. Onun olduğu anlar, bazı sahnelerde fazla karikatürize olsa bile en doyurucu anlar ve tabii usta oyuncu Ralph Fiennes etkisi ile daha da üst seviyede. Bir de olay örgüsünde bazı karakterlerin tavırları üzerlerine oturmayınca bu anlamda epey sıkıntı çekiyoruz.
İçerik olarak bahsetmemiz gerekenlerden sonra biraz da biçime kafa yoralım. Sinematografi gerçekten son derece etkileyici ve hikayenin geçtiği mekanlar özenle çekilmiş/yaratılmış. Görsel açıdan gözlerin bayram edeceğini söyleyebiliriz. İtalya’nın doğa harikaları, iç-dış mekanlardaki sanat yönetimi başarısı ve kadrajlar harika bir ahenk barındırıyor. Karakterlerin zayıflığındaki sıkıntıda ise görsel doyuruculuğa koşuyor, nefesi orada alıyoruz. Buna müziklerin naifliği ve etkileyiciliği de eklenince biçim konusunda sinemadan keyifli anlar geçirerek ayrılıyoruz.
Filmin diğer olumsuzluklarından bahsedecek olursak orjinal film La Piscine’nin çok gerisinde kalması ve yönetmen için ısmarlama film denecek zayıflıklardan ötürü geri adım atmış olması diyebiliriz. Aceleye gelmiş bir anlatım sorunu göze çarpıyor. Özellikle mizahın ön plana çıktığı sahneler yönetmenin işe yarar mantığı ile çektiği hissini uyandırıyor. Yukarıda da dediğimiz gibi bu anları da performansı ile Ralph Fiennes olduğundan üst seviyeye çekiyor. Onu izlemek, hele ki projeye inanmışsa bizler için muhteşem bir keyif. Swinton’un da her zamanki çıtasında olduğunu yeri gelmişken belirtelim.
Son tahlilde görsel olarak doyurucu, içerik olarak önemli ama eksik bir film diyebiliriz A Bigger Splash için. Karakterlerin zayıf kaldığı filmin, müzikleri keyifli, bazı performansları ise hayat kurtarıcı. Bu sıcak havalarda güzel bir tercih olabilir ama yine de açıp orijinal filmi, yani La Piscine’yi izileseniz sanki sizin için daha güzel bir gün olur.