Meir Zarchi imzalı kült mertebesine ulaşmış ve grindhouse başarısına dönüşmüş, 1978 yapımı Day of the Woman filminin yeniden çevrimi olan I Spit On Your Grave / Mezarına Tüküreceğim, 2010 yılında gösterime girdi. Steven R. Monroe imzalı yapım, orijinalinden çok daha vahşi ve şiddet dozu yüksek bir filmdi. Sakince çalışabilmek için nehir kenarındaki evine çekilen genç bir kadın yazarın başına gelenleri anlatan 2010 yapımı, orijinaline sadık kalıp, şiddet sahnelerini teknolojinin de nimetlerinden yararlanarak üst seviyeye taşıyordu. Böylece 2000’li yıllarda hiç memnun kalınmayan yeniden çevrimler arasında da kendine iyi bir yer ediniyordu. Haliyle ticari mantıkla devam filmi çekilmesi de kaçınılmaz hale geldi.
Yine Steven R. Monroe’nun yönetmen koltuğunda oturduğu devam filmi, Katie isimli genç bir kadının hikayesini perdeye taşıyor. Bir lokantada çalışan ve ünlü bir model olmak isteyen karakterimiz, bir ilan üzerine fotoğraf çektirmek ve bir portfolyo hazırlamak için yola koyulur. Başta her şey yolundadır ve Katie heyecanla pozlarını vermeye başlar. Hayallerini gerçekleştirmek için gereken ilk adımı atmıştır ve son derece mutludur. Tabi daha sonra başına neler gelebileceğini az çok tahmin edebiliyoruz. Tecavüz, şiddet ve intikam yine seyirciyi beklemektedir.
İlk filme bir devamdan çok, bu film de adeta bir yeniden çevrim. Konuyu tekrar ele alma. Zira; ilk filmden tamamen bağımsız bir kadro ve hikayeyi barındırdığı gibi, aynı yoldan da ilerliyor. Burada ilk filmin başarısını da yakalayamıyor haliyle. İlk filmdeki olayları ve karakterleri değiştirip, biçimi neredeyse aynı tutup, şiddetin dozunu artıran yönetmen, kaliteli devam filmi ve yeni bir şeyler bekleyenleri memnun edemiyor. Ev yerine fotoğraf stüdyosunda başlayan hikaye, yazar yerine model olmak isteyen kadın ve daha kanlı intikam sahneleri. Bunları anlatırken karakterin izlediği yol ve bazı tesadüfler ufak değişiklikler olarak kayıtlara geçebilir ama o kadar. Kısaca, ilk filmin bazı parçaları ile oynanmış bir kopyası diyebiliriz. Türü sevenleri ise belki bir nebze memnun edebilecek bir yapım. Özellikle de şiddet unsurunu sinemada sevenleri. Zira sahneler ilk filme göre daha kanlı, daha sert ve doz oldukça yüksek.
Oyuncu kadrosu ve performanslara gelince filmin en kötü özelliklerinden biri olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Orijinal film ve 2010 yılındaki yapımı sağlam kılan unsurlardan olan ve inandırıcılığı üst seviyeye taşıyan performansları bu filmde bulmak güç. Hatta oldukça yapay duran oyunculuklar, filme olan konsantrasyonu bile etkileyecek düzeyde. Özellikle Jemma Dallander’ın filmin ikinci yarısında gittikçe düşen performansı empati kurmayı da oldukça zorlaştırıyor. Yan karakterlerin oyuncu performanslarının da oldukça vasat olması, tutunacak bir dal bulamamıza neden oluyor ve filmin kalanının izlenmesi sadece merak unsuruna kalıyor.
Diğer yandan, filmin artı olarak görülebilecek özelliklerine değinecek olursak teknik ve biçimden bahsetmek gerek. Sahnelerin sinir bozucu olması, etkileyebilme başarısı, teknik açıdan iyi çekilebilmesi ile de alakalı. Oyuncuların kötü performansının açığını az da olsa buradan kapatmak mümkün. Gerilim unsurunun ön planda olup, atmosferin biraz olsun etkileyebilmesi de biçimin iyi kotarıldığı anlamına geliyor. Zaten senaryo ve hikayesi yenilikçi olmayan filmin en büyük dayanağı etkileyici olması beklenen sahneleri.
Sonuç olarak; Merzarına Tüküreceğim 2, ilk filmin oldukça gerisinde kalan, yenilikçi bir yanı bulunmayan ama şiddeti ve biraz gerilimi sevenleri çok da sıkmayacak vasat bir film. Bazı filmere ticari kaygılarla devam filmi yapmak çoğu zaman gereksizdir. Hele ki devam filmi adı altında, ilk filmin başarılı olan dinamiklerini bire bir kopyalamak. Bu film de bu örneklerden sadece biri.