“Karanlık Sırlar” filmi ile 2003 yılında gerilimin doruklarında gezinmemizi sağlayan, 2005 yılında “Acı Tatlı Hayat” ile kurgu harikası bir işe imza atan ve 2008 yılında “İyi Kötü Çılgın” ile epey eğlenceli anlar yaşatan yaratıcı yönetmen Jee-Woon Kim, 2010 yılına gelindiğinde ise şimdiye kadarki en iyi filmine ve çok sağlam bir psikolojik gerilime imza atıyordu. Başlıca rollerini Byung-hun Lee ve Oldboy’dan tanıyıp pek sevdiğimiz Min-sik Choi’nin paylaştığı film, kadınları kurban seçen bir seri katil ve onun peşine intikam için düşen gizli ajanın bol şiddet içeren kedi fare oyununa odaklanıyor. Aksiyon, psikoloji, gerilim gibi türleri barındıran ve iyi harmanlayan “Şeytanı Gördüm” yer yer korku/gerilim türüne de hizmet ediyor. Özellikle karanlık atmosferi ve her an her şeyin olabileceği temposu ile izleyiciyi epey sarsmayı başarıyor. “Şeytanı Gördüm” 2000’li yıllarda inanılmaz bir atak yapan Kore sinemasının harikalarından biri.
Filmi iki bölümde ve keskin bir dönüş içerisinde incelemek mümkün. Birinci bölümde tamamen gergin ve donuk bir atmosfer mevcut. Seri katilin işlediği cinayet ve devam edeceği sosu var. Neden belirsiz. Sadece bundan keyif alan bir psikopat bile olabilir. Kaldı ki hiç dolandırmadan, yolu uzatmadan sert bir şekilde giriş yapıyor film. Daha ilk dakikalarda bir kurban, aşırı şiddet ve seri katili tanıma evresi peş peşe arz-ı endam ediyor. Klasik bir korku filminden neredeyse farksız. Kötünün kötü olduğu, kurbanın hiçbir suçunun olmadığı ve rahatsız edici bir son. Buna yönetmenin becerileri de eklenince kaçınılmaz bir kasvet ve gerginlik. Hiçbir şeyi anlamaya bile vakit yok. Arkaya yaslanıp insanın içindeki şiddet ile bir gün yüzleşmemeyi dilemek tek çare tabii keyif alıyorsak da sorgulamak. Belki de gerçek şeytan insanın içindeki…
İkinci bölüm ise tam anlamıyla bir kedi fare oyunu. Zeki bir kovalamaca ve şiddet dozunun daha da artması. Filmin başında ölen kadının sevgilisi bir gizli ajandır ve intikam almak için işe koyulur. Hatta katili yakalama şansı yakaladığı yerlerde sonradan daha çok acı çektirmek adına onu serbest bırakır. Bu uğurda yapmayacağı şey yoktur ajanın ve bir dönüşümü simge eder. Katil kurbana, güvenlik görevlisi de bir suçluya dönüşür. Av ve avcının rolü değişir ve her şey tersine döner. Burada seyirciyi de birkaç sorgulama bekler. Aynı şey başlarına gelse ne yaparlardı? Bu kadar ileri gidebilirler miydi? Yakalayıp polise mi teslim ederlerdi yoksa şiddete başvurulan bir intikam denemesi mi gelmeli? Buradan hareketle empati kurulacak ve sorulacak onlarca soru…
Bu iki bölüm ışığında, özellikle Kore sinemasında var olan şiddet ve intikam teması ağırlığı bu filmde tavan yapıyor. İnsanın içindeki şiddet ve bunun ortaya çıkış noktaları harika anlatılmış. Bir de sevdiklerimize olan bağ ve karşı konulmaz hazmedememe mevzusu net şekilde karşımızda. İnsanın şeytana ihtiyacı yok, herkesin içinde ortaya çıkmayı bekleyen bir şeytan mevcut. İyiden kötüye evrilme süremiz, gelişen tahammülsüz dünyada çok düşük seviyelerde. Bu tarz filmler sayesinde belki ne kadar olumsuzluk içinde olduğumuz görülür de belki birkaç kişi kişisel gelişimini ve otokontrol eşiğini yoluna koyar.
Film eleştirilebilecek yanı ise biraz uzun süresi ve kendini olduğundan çok daha fazla ciddiye alan felsefi finali. Tabii bunlar olayın tuzu biberi kıvamından hallice. O açığı kapatmak içinse teknik anlamda bir başarı mevcut. Sinematografi, ışık kullanımı, kurulan atmosfer ve kurgu gerçekten kusursuza yakın. Heyecan ve merak unsuru seviyesini hiç kaybetmiyor ve kışkırtıcı. Jee-woon Kim, bizleri insanın en büyük sorunlarından birine, duyguların şiddete dönüşme şekline şahit yapıyor ve bu konuda oldukça bonkör davranıyor. Şeytanı Gördüm, Oldboy’un açtığı yolda, onun izinden giden filmler arasında senaryosunun genel geçerliğine rağmen en orijinal olabilenlerinden biri ve çok net şunu söyleyebiliriz; günümüzde artık intikam soğuk servis edilen bir yemek değildir…