Kazanma Hırsı
Daha evvel aralarında Black Mirror’un da olduğu dizi bölümleri ve TV filmleri çeken yönetmen Owen Harris, ilk uzun metraj denemesi ile karşımıza çıkıyor. Başrolde ise Mad Max: Fury Road ve X-Men serisinden iyi tanıdığımız Nicholas Hoult var. John Niven çok satanlar arasına giren başarılı romanından uyarlanan film, katıldığı festivallerde izleyiciyi ikiye bölmüş durumda. Çok beğenenler ile teknik bazı detaylar hariç sıradan bulanların sayısı birbirine çok yakın. Müzik piyasasının arka planına odaklanan hikaye, kara mizah ögeleri ile dolu ve tipik İngiliz suç filmi estetiğine de sahip. İzleyici eğlenceli anlar yaşarken, harika müzik tercihleri ile bazen fazla tempo tutmaktan da geri kalmayacak.
Filmin övülecek özelliklerine önce yer vermek gerekirse anlatımdan başlamak sanırım uygun olacaktır. Scorsese filmleri tarzı, hareketli kamera, eğlenceli ve dinamik geçişler, son yıllarda daha sık rastlamaya başladığımız karakterlerin kameraya dönüp anlatıcı rolünü de üstlenmesi gibi tercihler dikkat çekiyor. Bütün bunlar filme ekstra güç kattığı gibi, izleyici için de ekstra motivasyon aracı. Filmin, müzik dünyasındaki bir A&R uzmanını ve piyasada lider olmak üzerine söylemlerini ön plana taşıdığı da düşünülürse bahsedilen tercihlerin ne kadar etkileyici olduğu tahmin edilebilir. Bir de müzik sektöründeki sarkıcıların, prodüksiyonların, uzmanların renkli, eğlenceli ve “özenilesi” hayatı da son derece hareketli olunca birbirine gayet uyumlu birçok etmen bir araya gelmiş oluyor ve bu anlamda güzel bir bütün oluşturuyor. Filmin içeriğinden çok biçiminin ön planda oluşu, olacak olması daha ilk sahneden itibaren kendini gösteriyor. Tıpkı filmdeki kurgu gibi, yazımızın kurgusunda da ön sırayı hak etmiş oluyor.
İçerik konusuna gelince; Stelfox A&R uzmanı olarak çalıştığı işinde hak ettiğini düşündüğü terfiyi beklemektedir. Oldukça zeki biridir ve tam anlamıyla bir hırs küpüdür. Birçok sektörde olduğu gibi müzik sektöründe de ya müthiş öngörülü olmalısın ya da rakiplerini egale etmek yapabileceğin tek şeydir. İşte Stelfox da ikinci yöntemi benimser ve bolca kara mizah içeren eğlenceli hikaye böyle başlar. Sektör içindeki erotizm, eğlence, iki yüzlülük, hırs, rekabet gibi olgular kahramanımızın etrafından dönmeye başlar ve bizi de ekrana kilitler. Bir yandan da müzik sektöründe çalışanların gece hayatı dur durak bilmeden devam eder. Partiler, içkiler, kadınlar, uyuşturucu, erkekler ve su gibi akan alkol. Burada, daha evvel tıpkı Trainspotting filminde olduğu gibi istemeden de olsa bir özendirme söz konusu. Filmin belli noktasına kadar bu yaşantıdan zarar gören yok, olmadığı gibi de hep güzel ortamlar, eğlenceli anlar var. Sanırım yönetmen Harris, filmin sonlarına doğru vereceği suç ögeleri ve “kimseye faydası yok” mesajı için filmin ilk yarısını bu anlamda fazla iyimser tutmuş. Biz de Stelfox ile birlikte her duyguyu sırasıyla yaşayalım istemiş. Bu anlamda başarılı bir tercih olduğunu da söyleyebiliriz.
Filmin nispeten kötü olan, puan düşürücü yanına gelirsek; finalinden bahsetmek gerek. Sonlara doğru, birçok filmde gördüğümüz kusursuz işleyen plan, ani bir ışık çakması ile kendine gelip her şeyi plana oturtan karakter ve hazlarına yenik düşen karakterler güzel giden filme sağlam bir irtifa kaybettiriyor. Buraya kadar harika giden ve epey orijinal olmayı başaran anlatım ve sektörel mevzular yerini ortalama suç filmlerinde de gördüğümüz basit numaralara bırakıyor ve çok daha büyük bir film olma şansını yitiriyor, adeta direkten dönüyor. Tabii bu olumsuzluğa rağmen, filmi totalde güzel sözleri hak ediyor ve eğlence vaadini yerine gerçekleştiriyor. Müzik sektörünün daha az bilinen yüzünü ise çok net bir şekilde izleyiciye aktarıyor. Son olarak filmin muhteşem bir soundtrack albümünün olduğunu, İngiliz popunun yeni ve eski birçok indie grubunun yer aldığı belirtelim ve filmden iş dünyası ile alakalı güzel bir replik ile yazıyı bitirelim;
“Ayaklarınızın altında köpek balıklarının yüzdüğünü görebilirsiniz. Bunlar sizin iş arkadaşlarınız.”