Bir San Lorenzo gecesi. Aslında düşlerin gerçeğe dönüştüğü, dileklerin kabul olduğu bir San Lorenzo gecesi. İnsanların bir arada umutla yaşadığı, çocukların rüyalarla büyüdüğü ve aşkların en güzel şekli ile yaşandığı… Yine San Lorenzo ve yine dileklerin gerçeğe dönüştüğüne inanılan bir gecedeyiz ama bu sefer büyük bir farkla: İkinci Dünya Savaşında, silahların gölgesinde, faşizmin ve bombaların korkusu altında, Taviani Kardeşler’in panoramik çekimleri ve yarı alaycı – yarı sert üslubu ile gözler önüne serilen bir direniş eşliğinde. Daha önce hiç yaşanmamış, hiç bilinmedik ve rüyalardan uzak, bütün korkuları ve gerçekliği ile etki altında bir San Lorenzo Gecesi.
Taviani Kardeşler, hikâye anlatmakta usta sınıfında kabul edilmektedirler. Hikâyelerini anlatırken de denge unsuru ön plandadır. Hikâyenin neresinde dram, neresinde komedi olacağı, hangi kısımlarda fanteziye kaçılacağı, yani anlatı, Taviani filmlerinde muhteşem bir “düzen”le sunulur. Bu filmde de bunun en mükemmel örneğini görmekteyiz. Savaşın en sert ve bitmeye yakın zamanlarında bir grup Toskana köylüsü anlatılır ve başta bize oldukça eğlenceli, biraz da karikatürize yansıtılır. Burada hemen onlar ile kaynaşır ve seyrederken aralarındaymışcasına eğleniriz. Daha sonra korkular devreye girer ve burada ölümler bile gerçeküstü bir şekilde anlatılır. Bu yapılırken de bir rüyadaymışız gibi gerçekten koparılırız. Bunun sebebi çok daha sert bir sona hazırlanmamız ve baştaki eğlenceli atmosferden çıkmamızdır. Son bölümde ise, savaşın ne kadar sert ve acımasız olduğunu anlarız. Hatta bu acımasızlık verilirken işin içine çocuklar bile katılır. Direnişteki köy halkı ile onları avlayan faşistler arasındaki fark ve duygu yoğunluğu da birer çocuk vasıtası ile bizlere daha keskin bir şekilde aktarılır. Kötü tarafı da temsil eden bir çocuk olunca, tıpkı bununla yüzleşmek zorunda kalan direnişçiler gibi biz de şüphelenir, o insanî yanımızla koca bir çelişkiye düşeriz. Düzen, sistem, ebeveynler, yani bu canavarlaşmayı esas sağlayan unsurları irdelemeye, bazı zeminlere oturtmaya çabalarız. Elbette bunu başaramayacak, harika olması gereken San Lorenzo gecesinde hüzne boğulacağız. En azından bir süre…
İkiye bölünen Toskana köylülerinin bir kısmı katedral içinde saklanmayı tercih ederken, bir kısmı da kaçmaya karar verir. Kaçan direnişçiler ile birlikte adeta bir de yol filmi izleriz. Yolda karşılaşılan karakterler, hâlâ çalışmaya devam eden insanlar ve umudun peşinde koşanlar ile birlikte çok gerçek portreler çizilir. Taviani’ler bu kısımlarda savaş ve faşizm söylemlerinden biraz uzaklaşırlar ve insanı anlatmaya odaklanırlar. Zira direniş ve birliktelik birçok maddeyi barındırır. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için mottosundan hareketle dayanışma ruhu ortaya konur. Öyle ki direnişin sonundaki başarı ve inancın zaferi yıllar öncesinde alevlenip yarım kalan aşkları bile diriltir. Yiyecek içecek bulma sıkıntısından çok, yanındakinin yorgunluğu seni rahatsız eder. Çocukların düşleri ise her şeye, her mutluluğa bedeldir. Olması gereken, 10 Ağustos gecesi, her şeyin gerçeğe dönüştüğü dileklerini tutabilmeleridir. Tabii savaşın ve silahların gölgesi olmadan..
Taviani Kardeşler’in muhteşem kadrajları ve akıllara kazınan çarpıcı sahneleri ile filmin gücü de doruk noktalara ulaşıyor. Bir katedralin bombalanması, kafasından vurulan bir kadının son anlarında kurduğu düşü yaşaması, tarlada çalışmaya devam eden işçiler ve çatışmaların ortasında kalmaları ve elbette yüreğimize dokunan çocuk ölümleri. Savaşın en çok kaybedeni olan çocuklar. İşte bu muhteşem sahneler ve göndermelerle birlikte Taviani’ler bize savaşı ve faşizmi tüm çıplaklığı ile anlatırken, direnenin her zaman kazanacağı mesajını da veriyor. Galvano ve arkadaşlarının inancı, bizlere de her zaman referans olacaktır.