Al Pacino, büyük oyuncu… Eşsiz bir rol yeteneği… Belki de gelmiş geçmiş oyuncuların en iyisi. Karakterlere ruh katan, bakışları ile rolün gücünü katlayan ve o muazzam ses tonu ile performanslarını içimize kadar işleyen bir aktör. Aynı zamanda daha küçük filmleri bir yerlere taşımayı seçen ve sadece öğrencilere bir şeyler öğretebilmek adına filmler çeken bir sinema aşığı. Tiyatroya da bağlılığını hâlâ koruyan ve sahelere çıkmayı bırakmayan komple bir sanatçı. Muazzam 70’ler sinemasının oluşumunda da önemli paya sahip olan Pacino, method oyunculuğunun da öncülerinden ve en başarılılarından biri. Kısacası Pacino, sinema tarihinin en önemli figürlerinden biri.
Tiyatro ile karyerine başlayan Pacino, rüştünü daha o zamandan ispatladı. Off – Broadway ödüllerinden olan Obie ve tiyatronun Oscar’ı olan Tony ödüllerinde en iyi erkek ve yardımcı erkek ödüllerinin sahibi oldu. Daha sahnelerde bile en iyi oyunculardan biri olduğunu kanıtladı. Daha sonra sinemaya geçiş yapan Pacino, Coppola’nın ısrarları ile The Godfather’da başrolü kaptı. 70’lere adeta damga vurdu. The Godfather seriinin ilk iki filmi dışında Serpico, Dog Day Afternoon, Bobby Deerfield ve …And Justce For All filmlerinde rol aldı. Sadece bu tarihlerde tam beş kez Oscar’a aday gösterildi. Tabii Akademi’nin büyük bir ayıbı olarak bu filmlerin herhangi birisinde ödüle uzanamadı ama törenlere katılmamasını da göz önünde bulundurursak Pacino ile Akademi’nin 70’ler de arasının pek iyi olmadığını söyleyebiliriz. Tabii bu durum Pacino’nun artan şöhreti ve kazandığı değeri engellemedi. O zamanlarda bile sadece beş filmi olmasına rağmen “en iyi oyuncu kim?” tartışmalarında adı geçmeye başladı. 70’leri muhteşem bir şekilde noktalamayı başardı.
80’ler’e gelindiğinde ise tür filmleri ile başlangıç yapmayı seçti Pacino. Başarılı komedi ve romatik komedilerden sonra 1983’te en çok ikonlaştığı filmlerden biri çattı geldi. “Scarface”. Kübalı mülteci Tony Montana rolü belki de sinema tarihinin en sevilen karakterlerinden biri konumunda. Pacino’nun onlarca aktöre ilham kaynağı olan Küba’lı mülteci şivesi ise muhteşem. Role kattığı bu harika detay ile unutulmazlar arasına girdi. Daha sonra çevirdiği Revolution filmi ise tam bir felaketti. Hatta Pacino’nun bu durumun çok etkisinde kaldığı hep söylenir. Sinemayı bırakma kararı aldığı ve alkol kullanımını sıklaştırdığı da konuşulmuştur. Kariyerinde dört sene gibi bir boşluk olması bu durumu destekler nitelikte. 1989’da Sea of Love filmi ile 80’leri ikonlaşarak ama çok az filmle kapatmış olur büyük oyuncu.
90’lar a bir Oscar adaylığı ile geri döner. Hem de ilk defa yarattığı bir karakter ile. Bir çizgi roman karakteri. Dick Tracy filmindeki Big Boy Caprice rolü. Hızını alamayan usta, 1992 yılında tam anlamıyla şovunu yapar. Hem Glengarry Gelen Ross filminde hem de cent of a Woman filmi ile Oscar’a aday olur. Aynı yıl iki dalda birden aday olan ender oyuncular listesine eklenir. Sonunda Oscar’ına da kavuşur. Sahneye çıktığındaki utancı ve sakar hareketleri ise onun ne kadar mütevazi ve naif bir kişilik olduğunun ip uçlarını verir. Akademi için de tekrar bir söz etmek gerekirse; Pacino’ya karşı günah çıkarmak için Oscar verdiler ama belki de diğerlerine göre en zayıf kalan performansı ile yaptılar bunu. Tıpkı usta yönetmen Scorsese’ye en almaması gereken filmi ile ödül verdikleri gibi. 90’ları sağlam filler ve performanslar ile kapata Pacino, daha sonraki yıllar kendi çektiği belgesellere yöneldi ve bunları sadece sinema öğrencilerine gösterdi. 2000’li yıllarda ise daha bağımsız roller ve tv yapımlarıda rol aldı. Almaya da devam ediyor. Tabii bir yandan Broadway’de Merchant of Venice oyununda Syhlock karakterini sahnelemeye de devam ediyor ve kapalı gişe oynuyor.
Method oyunculuğunun en önemli isimlerinde birisidir Pacino. Karakteri aktörün bir parçası yapan, tiyatro oyuculuğundan izler taşıyan ve aktörün gerçeklik adına önceden role hazırlanmasını sağlayan yöntemdi bu. Performanslarındaki uzun ama etkileyici konuşma sahneleri birer resitaldir adeta. Bakışları, perdeye yansıyan en etkili şeylerden biri. O hafızalara yer eden kahkahası ise unutulmaz cinsten. Son yıllarda biraz yorulmuş ve nispeten daha küçük filmlerde oynamayı tercih etmiş olsa bile, bu, onun oyunculuk gücününden bir şey kaybetmediği gerçeğini değiştirmez. Her zaman olduğu gibi Pacino, gelmiş geçmiş en iyi oyuculardan biri, hatta en iyisi olarak söz edilmeye devam etmekte. Umarım son yıllarda biraz hareketlenen filmografisi, önümüzdeki birkaç yıl yeniden şahlanır ve büyük ustayı tekrara Oscarlık bir performansta görme şansına erişiriz.