Yılın en çok tartışılan filmlerinden birisi oldu American Sniper. Kimi aşırı milliyetçi buldu, kimi ısmarlama film olduğunu düşündü, kimileri Eastwood’a yakıştıramazken kimileri de Amerikan propagandası diye sert bir şekilde eleştirdi. Tabii azınlık olsalar da filmi beğenenler de yok değildi. Buna ek olarak filmin bazı yarışmalardan En İyi Film, En İyi Yönetmen gibi sağlam kategorilerden ödülle döndüğünü de belirtmek lazım. Akademi tarafından filme verilen 6 Oscar adaylığı da cabası. Unforgiven, The Bridges of Madison County, Mystic River, Million Dollar Baby, Letters From Iwo Jima başta olmak üzere birçok başyapıta imza atan usta yönetmen Clint Eastwood’un bu film sanırım bir süre daha konuşulacak.
Estwood yıllarca sağ görüşlü ve muhafazakar kişiliği ile tanındı. Dirty Harry karakteri ile özdeşleşmesi ve o zaman verdiği röportajlar hep kışkırtıcıydı. Son yıllarda Cumhuriyetçi kesimin organizasyonlarında boy göstermesi ve gizlemediği sert tepkileri de gündemi epey meşgul etti. 2000’li yıllarda ise bazı hatalarını kabul edişi ile gündeme geldi. Biraz değişmişti sanki. En muhalif oyunculardan Tim Robbins ve Sean Penn ile aynı projede yer alması ve bu oyuncuların ödül konuşmaları da bunu destekler nitelikteydi. Gran Torino filmi ile hem kendisi ile hem de kariyeri ile adeta bir hesaplaşmaya girmişti. Buradan da alnının akıyla çıkmayı başardı. Peki ne oldu da American Sniper filmini çekti ve eski günlerini aratmayacak ajitatif söylemler kullandı. Ya da bir biyografiyi çekerken bunu yapmak zorunda mıydı? Bu biraz bakış açısına göre değişiyor. Gerçek bir hikayeyi çekerken, halk tarafından kahraman olarak görülen ve cenazesi yol boyunca Amerikalı’lar tarafından uğurlanan birisini savaş karşıtı malzemeye dönüştürmek biraz zor. Kaldı ki ne kadar değişirse değişsin Eastwood’un Amerika karşıtı ve “bizim Irak’ta ne işimiz var?” gibi söylemler kullanmasını beklemek hayal. Sanırım son yıllardaki değişimi özellikle eleştirmenleri böyle bir beklentiye soktu ve ne yazık ki filmde aradıklarını bulamadılar. Eastwood’un savaş karşıtı söylemleri aslında filmde hiç yok değil. Abi kardeş diyaloğu, Kyle’ın karısı ile olan diyalogları ve üst rütbeli arkadaşının söylemleri savaşın anlamsızlığı üzerineydi ama ufak soslar halinde olduğundan kimseyi tatmin etmedi.
Peki Eastwood nerede hata yaptı? Milliyetçi duruş neden gerçek bir hikaye olmasına rağmen çok göze battı? Öncelikle 11 Eylül bağlantısı ve bir savaş gazisi ile karşılaşma sahneleri bunu en yoğun hissettiren sahnelerdi. “Onlar bize 11 Eylül’ü yaşattı, ben de bu savaşa katılmalıyım” gibi bir duruş sanırım televizyon filmlerinde falan olur, olmalı. Bu bağlantıya hiç gerek yoktu. Savaş gazisinin “baban bir kahraman, hayatımı kurtardı” gibi ajite repliği de son derece amatör işi. Filmi yerin dibine sokmasam bile bu iki sahne (Eastwood sinemasını seven biri olmama rağmen) beni çok itti. Tabii Chris Kyle’ın bazı replikleri de yenilir yutulur cinsten değildi ve epey bir olumsuzluğu meşrulaştırmak üzerineydi. Milliyetçilik dozu, Amerika hep güçlüdür imajı izleyiciyi epey ittiği için de filmin güzel olan yönleri tamamen görmezden gelindi. Bu belki de doğal bir reaksiyondu. Tabii “benim için ne anlattığı önemli” diyen ve buna son derece hakkı olan izleyici filmi yerin dibine sokabilir, saygım sonsuzdur ama ben böyle yapmamayı tercih ediyorum. İyi çekilmiş, iyi yanları az olmayan bir filmi, dünya ya da siyasi görüşlerime uymuyor diye reddetmem. En azından bunu tercih ediyorum. Yoksa koskoca The Godfather’ı bile mafyaya özendiriyor, meşrulaştırıyor deyip çöpe atabiliriz.
Filme karşı olumlu olarak düşündüğüm en büyük dayanak Eastwood’un filmi “aksiyon” türünde kotarması. Gerçek bir hikayeyi, ekstralar katmadan, aksiyon olarak anlatsa -ki sahneler bu anlamda başarılı- kimse itiraz etmeyecekti belki de. Yukarıda bahsettiğim yorumlar, filmi aksiyon olarak görmeyi engelliyor. Burada teknik açıdan gayet doyurucu bir film olduğunu belirtmem gerek. Çatışma ve sniper sahneleri, ses kullanımı, gerilim dozu ve özellikle çöl fırtınası sahnesi çok iyi çekilmiş. Eastwood’un yeteneklerini gördüğümüz anlar da bu anlardı. Kurgu da başarılı olunca son derece heyecan yüklü, iyi çekilmiş bir askiyon filmi izlemek isteyenleri ziyadesiyle memnun edecektir. Oscar adaylıklarından teknik kategoride olanlara, filmi beğenmeyenlerin bile itiraz edeceğini sanmam. En İyi Film adaylığına ise dolu dolu olumlu bakan pek yok.
Sonuç olarak; milliyetçi ve benzeri söylemlerden aşırı rahatsız olup, filmin iyi yanlarını görmedzden gelecek olanlar Ameirkan Sniper’dan kesinlikle uzak dursunlar. Söylemden rahatsız olsam da iyi çekilmişse izler, keyif almaya çalışırım diyenler ise iyi bir aksiyon filmi izleyecekler. Söylendiği kadar kötü, abartacak kadar da harika bulmadığımı belirterek, 85 yaşına giren Clint Eastwood’a uzun ömürler diliyorum. Ondan hala son bir Unforgiven ya da Mystic River bekliyorum.