Giulio Andreotti, İtalya siyasetinin en önemli isimlerinden biri, belki de en önemlisi. Üç dönem başbakanlık yapan, siyasette bulunduğu kırk yıl boyunca başbakan olamasa bile çeşitli bakanlıklarda bulunan ve mafya ile bağlantıları en çok konuşulan siyasetçi. Mafyadan para yardımı aldığı bile her zaman konuşulan Andreotti’nin en büyük olaylarından birisi de paramiliter örgüt Gladio’yu kurmuş olması. Özellikle komünizme karşı savaş açan ve diğer ülkelerdekine benzer cadı avına girişen Andreotti’nin Gladio’sunun en büyük yardımcıları ise her zamanki gibi mafya üyeleri. Karşılıklı anlaşmalar ile birbirlerine yardım eden ve pisliklerini de temizleten bu birleşim, Andreotti siyasetten silinene kadar devam etti. Halkı baskı altına almak ve özellikle komünizme karşı yardım çağrısında bulunmak için Gladio çok net bir şekilde devredeydi. Bu bol hikâyeli, kimilerine göre en iyi, kimilerine göre ise en berbat başbakanın hikâyesini peliküle aktaran ise İtalya’nın 2000’li yıllarına damga vuran ve tüm dünyada artık önemli bir yere sahip olan yönetmeni Sorrentino oldu. Kendine has sinemasıyla gittikçe gücünü artıran yönetmenin, bol hicivli, sert ama oldukça da karikatürize anlatımı ile Andreotti’nin hikâyesi “Il Divo” adı ile modern başyapıtların arasında olmayı kesinlikle hak ediyor.
Sorrentino, filminde alıştığımız ve senaryo matematiği bilindik biyografi kurallarını altüst eden bir anlatımı tercih ediyor. Andreotti’nin gerçekte de esprili biri olmasını filmin geneline yayıyor ve hikâyeyi en karikatürize hale devşiriyor. Mafya ile bağlantısı olan muhtemel bir şiddet yanlısı siyasetçiyi bizleri eğlendirerek ve bazen de bize kahkaha attırarak seyrettiriyor. Bir nevi ağlanacak halimize gülüyoruz tercihi diyebiliriz. Tabii bunu yaparken bilgi konusunda elini hiç korkak alıştırmıyor. İzleyiciyi en çok bilgilendiren, en ufak detayı bile atlamayan ve adeta her şeyi gözümüze gözümüze sokan bir tarzı var filmin. Bu tercih didaktik değil gerçekçilik anlamında filme bir güç kazandırıyor. Hatta bunu ekranın sağında solunda küçük notlar kullanarak, belgeselvari bir hava katarak çok daha keskin yapıyor. Hem bilgi bonkörlüğü hem de karikatürize anlatıma en uygun ne gider diye düşününce sanırım çoğumuz içimizden “kurgu” deriz. Harika ve dinamik bir kurgu olmasa, tüm bunlar hikâyenin çorbaya dönmesine sebep olur. Sorrentino burada adeta İngiliz suç filmleri gibi, Guy Ritchie sinemasında alışık olduğumuz ve çok da özlediğimiz geçişler kullanıyor ve izleyicinin seyrettiklerini hazmetmesini kolaylaştırıyor. Normalde epey sıkıcı olabilecek konular, son derece eğlenceli bir hale geliyor ve daha genel izleyici kitlesine de hitap etmeyi başarıyor. Bu çok konuşkan filmin hızlı diyalogları da bu sayede güzel bir zemine oturtulmuş oluyor. Yine de film ile alakadar ender eleştirilerden biri diyalog kısımları olabilir. Öyle ki bazı anlarda, siyasete dair hiçbir fikriniz yoksa ve İtalya’daki mafya oluşumundan haberdar değilseniz diyalogları yakalamanız epey güç. Bu tercih de genel izleyici kitlesinden çıkıp, olaya vakıf olunması gerekliliğini doğuruyor. Son tahlilde, biçimsel olarak, müziklerin muazzam kotarıldığını da buraya eklersek estetik açıdan filmin çok doyurucu olduğunu belirtmiş oluruz. Sorrentino, şimdilerde edindiği yerin ilk büyük adımlarını bu filmle atmış, hem de büyük bir adım.
Son yılların en formda ve en yükselişte olan oyuncusu Tony Servillo için de bir paragraf açmak gerek. Oynadığı her rolün altından kalkabilen ve farklı olmayı da başarabilen Servillo, Andreotti performansında harikalar yaratmış. Oscar adayı makyajı da arkasına alarak inanılmaz bir işe imza atmış. Taklit değil, kesinlikle muhteşem bir kompozisyon ortaya çıkarmış. Oyuncu, filmin künyesine bakmadan filmi izleyip Servillo’yu da az yakalayabilmiş izleyicilerin kendisini tanımakta güçlük çekeceği kadar farklı bir performans ve karakter ortaya koymuş. Karikatürize dediğimiz tarza neredeyse tam oturmuş ve hakkını fazlasıyla vermiş.
Diğer biyografi filmlerinden çok farklı olan, anlatacağı sert hikâyeyi tersyüz ederek verip, daha çok dikkatimizi çekmeyi başaran önemli bir belge niteliği de taşıyan bir film Il Divo. Daha sonraki filmleri ile Fellini sinemasını bile adeta hayata döndüren, kendine has sineması olan ender sinemacılardan olan Sorrentino’nun külliyatının en özel parçalarından…