Elio Petri’den Sert Bir Film
İtalyan sinemasının ve İtalyan politik sinemasının en iyi yönetmenlerinden biri olan, hatta rahatlıkla en iyisi de diyebileceğimiz Elio Petri, çektiği birçok filmle siyasete, dine ve sisteme sert eleştiriler getiren ve basit tabirle sözünü sakınmayan bir yönetmen. Bu yazı dizisinde de kendisini bolca konuk edeceğiz. İtalyan Komünist Partisi’nde siyaset de yapan yazar Leonardo Sciascia’nın aynı adlı eserinden uyarlanan 1976 yapımı filmde, dönemin en iyi oyuncuları arasında gösterilen Marcello Mastroianni ve Gian Maria Volonte başlıca rolleri üstleniyor. Elio Petri’nin ustaca dokunuşlarının yanından Ennio Morricone’nin harika melodileri ve usta işi sanat ekibi çalışmasıyla da film adeta maça önde başlıyor.
Hristiyan Demokratlar ve gizli bir Aldo Moro anlatısı olan film, manastır – otel karışımı bir mekanda, siyasetçilerin ve iş adamlarının inzivaya çekilip, dinî bir lider eşliğinde ayinler yapmasına odaklanıyor. Ülkedeki bir salgının peşinden gerçekleşen bu olayda, iktidar hırsı, din, güce tapınma ve siyaset Petri’nin sert imzasıyla masaya yatırılıyor. Aynı zamanda harika bir tek mekan filmi de olan Todo Modo, bir yandan da seri cinayetler eşliğinde bir “komplo” filmine de dönüşüyor. Bütün bunları yaparken epizodik bir anlatımı tercih eden Petri, semboller ve simgelerle de anlatısını güçlendiriyor ama tekrar tekrar söylemek gerekir ki en büyük gücünü, son derece net olan eleştirilerinden ve sertliğinden alıyor.
“Ruhani törenler 1500’lerin başlarında, Loyolalı Aziz Ignazio’nun icra etmeye başladığı dini uygulamalardan ibaretti.Büyük manevi tesirleri yüzünden, 1548 yılında bu uygulamalar resmi olarak Kilise tarafından kabul edilmiş, çok geçmeden de ekonomik ve politik gücü elinde tutan insanlar da kendi ahlaki tekâmülleri uyarınca bu uygulamaları benimsemişlerdir.”
İki Lider ve İktidar Hırsı
Hristiyan Demokratlar ve siyasetin içine ekonomik gücüyle bulaşmış insanlar, manastırda meditasyon ve ayin seansları düzenliyor. Tanrı’ya yakın olmaları ve günahlarından arınmaları için dini lider Don Gaetano kendilerine eşlik ediyor. Semboller ve simgeler tabii ki film boyuna zihnimizi kurcalıyor. İktidar hırsı burada bile kendini gösteriyor ve partinin başkanı, dini lidere kendisinden başka kimsenin yaklaşmasına izin vermiyor. Hatta aralarında cinsel gerilime kadar giden diyaloglar görüyoruz.
Başkanın dua sekansları bile adeta birer orgazm anı gibi. Yani başkanın elbette ki tek derdi iktidara olan bağlılığı ve güce olan tutkusu. Volonte, burada biraz karikatürize ama çok etkili bir performans sergiliyor. Mastroianni ile karşılıklı oynadıkları sahneler ise filmin en yüksekten hissedilen kısımları. Güç sahibi iki lider, hem iş birliği yapıyorlar hem de birbirilerinin açığını kolluyorlar. Sadece bu iki karakter bile İtalyan politik tarihine dair net bir fikir edinmemizi sağlıyor. Bir sahnede, dinin ve politikanın, güç için nasıl bir arada olabileceği önemli bir replikle de önümüze seriliyor:
– Dinin gerekliliklerini nasıl yerine getirebiliriz? Kalkınma ve stagnasyonla mı?
– Tanrı serbest döviz değildir
– Asalak gelir affedilebilir mi? Yoksa ölümcül günah mıdır?
– Günah olduğunu kim söyledi?
– İmanı korumaya hangisi daha çok yardım eder? İşe alınan bir işçi mi? Yoksa işsiz bir işçi mi?
– Tanrı’nın merhameti sonsuzdur
Film, bir yerden sonra sinemasal anlamda büyük haz yaratan ve hikâye anlamında bambaşka dinamikler barındıran bir hal alıyor. Meditasyonlar sırasında siyasiler birbirlerine düşüyor. Dinî lider Don Gaetano da kendinden beklenmeyecek bir şekilde siyasetçilerin yüzlerine gerçekleri bir bir çarpıyor. Buradan hareketle de iç hesaplaşmalar başlıyor. Birbirini hırsızlıkla suçlayanlar, başkalarının burada olmayı hak etmediğini söyleyenler, dini kullandığı yönünde suçlamada bulunanlar ve şirketler üzerinden büyük iftiralar ardı ardına geliyor. Bir siyasetçi de dibe batarken yalnız olmayacağını ve yanında başkalarını da götüreceğini söylüyor.
Tam anlamıyla pisliğe bulaşmış, inanç gölgesindeki bir politika, her yönüyle peliküle aktarılıyor. Çoklu şirket sahipleri, paranın gücüyle siyasi unvan kazandıklarını haykırıyor. Sonra film bir türe daha göz kırpıyor ve seri cinayetlerin gölgesinde, bir komplo filmine dönüyor. Petri, muazzam bir manevra yapıyor ve seri cinayetlerin korkusuyla siyasileri daha da net konuşturuyor. İftiralar, korkular ve kendini kurtarmak için dört dönen politikacılar sahneye çıkıyor. İşin içine, politikacıları kapana kıstıran bir müfettiş ve partinin “oradan çıkmayın” emri gelince komplo teorileri iyice hikâyeyi sarıyor. Bunlar oldukça da sinemasal haz daha da yükseliyor ve bir başyapıt sonucu ortaya çıkıyor.
İnanç, Siyaset, Güç ve Korku
Bir mekân, bir dinî lider, bir siyasi lider, politikacılar, seri katil, polis ve kapana kısılmış korku dolu yüzler… Din ve siyasetin iç içe geçişini, politikanın ve gücün nasıl elde edildiği ve korkunun bu insanlara neler yaptırabileceği daha güzel anlatılamazdı herhalde. Hem inanç meselesini irdeleyen, hem politik olan ve biraz da polisiye soslar barındıran bir film. Karakterler,n hepsi iç içe geçmiş ve hepsi bir yerinden gücü elde etmeye çalışıyor ama korku, onları hiç beklemedikleri bir yere götürüyor.
Finale giden yolda artık her şey ortaya dökülüyor. Bir sahnede, cinayetlerle ilgili bir teori için herkesin sahip olduğu şirketlerin sayılması isteniyor. Burada gizli kapaklı hiçbir şey kalmıyor. Elbetteki, gerçek hayatta, İtalya’da bu itirafların karşılığını oturtmak, Petri’nin kimleri betimlediğini anlamak zor olmasa gerek. Şirketlerin ciroları bile rakipleri tarafından masaya yatırılıyor. Bütün itiraflar bittikten sonra da başkanın büyük yüzleşmesi perdeyi kapatıyor. Muhteşem bir film zihnimize kazılıyor. Petri, dine, güce, iktidara, paraya ve karşı olduğu her şeye, tarafını hiç saklamadan ve dolambaçlı olmadan isyanını dile getiriyor. Bize de büyük bir yönetmenin şaheserini alkışlamak kalıyor…