Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi Ahlat Ağacı dört senelik bir bekleyişin ardından sonunda sinemalarımıza teşrif etti. Cannes’da uzun süre ayakta alkışlanmasıyla da çok konuşulan film, yurt dışındaki eleştirmenlerden de övgü dolu sözler ve bol puan topladı. Üniversiteden yeni mezun olan ve yazar olma hayalleri kuran bir genç adamın memleketine geri dönmesi üzerinden ilerleyen hikaye, insanların kopmaz bağlarla tutunduğu köklerine ve evlatların babalarına olan hissiyatlarını anlatan güçlü bir şiir, etkisi uzun süre çıkmayacak esaslı bir roman gibi. Ahlat Ağacı, Ceylan’ın en dolu, en konuşkan ve şimdiye kadarki en politik filmi. Filmografisinde nereye konur belli olmaz ama salondan çıkan herkes yine sinemanın büyüsünü iliklerine kadar hissetmiş olarak adımlarını atacak.
Karakter ve Onun Parçaları
Filmin odak noktası Sinan karakteri. Yeni mezun olmuş, bir kitap çıkarmaya çalışan ve memleketinden memnun olmayıp, mecburen geri dönen bir karakter. Köklerinden ve babasından hiç hoşnut değil ama bir şekilde de çoğumuz gibi bir türlü kopamıyor. Bunu gerçekleştirmek istiyor ve bütün hesapları teker teker kapatmaya çalışıyor. İçinde kalan bütün kırıklıkları da memleketinde buluyor, yüzleşmeye çalışıyor. Önceden sevdiği kızdan, elbette babasına, aynı memleketten çıkan yazardan, eksi dostlarına ve mahallenin imamına kadar… Sinan’ın dönme amacı herkesle, her şeyle hesaplaşmak ve oradan uzaklaşabilmek ama bunu yapabilecek mi? Kaçımız kopabiliyor, bizi biz yapan ne varsa geride bırakabiliyor. İşte Ceylan, ilk etapta bize bunu sorgulatıyor ve Sinan’la bağ kurup ebeveynlerimize kadar giden bir antolojik yolculuğu önümüze seriyor. Sinan’ın yalnızlığı, herkesi karşısında bulması ya da yanında bulamaması çoğumuzun bir şeyler başarabilmek isterken yaşadığı yalnızlığa benziyor. Belki de hıncını bunu başarabilenden almak istiyor ve en kışkırtıcı tavrı ona gösteriyor. Tıpkı babasından acısını tam çıkaramayıp, annesini bu yanlış tercihinden dolayı yerdiği gibi… Ceylan tüm bunları yaparken de bir şiir, bir roman gibi güçlü bir anlatım kuruyor.
Ahlat Ağacı, Ceylan’ın en konuşkan, en politik ve mizahı en kuvvetli filmi. Kadrajda görünüp de konuşmayan, hatta uzun konuşmayan bir karaktere rastlamak mümkün değil. Tabii Kış Uykusu’nda olduğu gibi bu diyalogların hemen hepsi gerçekçi, ilgi çekici ve kesinlikle sıkmayan cinsten. Dostoyevski’den Yusun Emre’ye uzanan alıntılar ağı ise bu diyalogları biraz daha derinleştiriyor, biraz daha hissiyatları kurcalatıyor. Özellikle oldukça uzun olan ve birçok yönetmenin cesaret edemeyeceği imamlarla Sinan’ın tartıştığı sahne tadından yenmez bir keyif veriyor. Hem sinemanın gücünü, hem de edebi hallerin görsel anlamda vuku buluşunu aynı anda hissettiriyor.
Mizaha gelirsek de özellikle oyunculuk seçimlerinin bu anlamda da ne kadar doğru olduğunu anlıyoruz. Demirkol ve Cemcir’in kendi tarzlarındaki bazı mimikleri bile burada çok daha kıymetli oluyor ve Ceylan, sonlara doğru göğsümüze yumruğu vurmadan önce bizi azımsanmayacak kadar gülümsetiyor. Oyuncuların performanslarına daha sonra değineceğiz diyerek politik olma meselesine geçelim. Ataması yapılmamış öğretmenler, ataması yapılmamış öğretmenlerin meslek değişikliği, Sinan’ın polis arkadaşıyla olan muhabbetindeki acı gerçekler, kitabı için gittiği resmi kurumdaki diyalog ve daha birçok sahne Ceylan’ın daha evvelki filmlerinde görmediğimiz sertlikte içerikler barındırıyor. Bunları yaparken de meselelerin hangi tarafında olduğunu da net bir biçimde açık ediyor.
Ceylan’ın Teknik Tercihleri
Filmle ilgili bir röportajında Ceylan, “Gerçeklik duygusuyla biçimsellik arasında bir tercih yapmak gerekebiliyor. Ben burada oyumu gerçeklikten yana kullanıyorum ve biçimden ödün vermeyi seçiyorum” minvalinde bir şeyler söylüyor. Filmi izleyince, yeni kamera tercihi ve kurguyu kendisinin yapması, bu durumu net bir şekilde anlamamızı sağlıyor. Herhangi bir yönetmenin filmi olsa yine harika diyeceğimiz biçim, Ceylan olduğu ve çıtayı arşa taşıdığı için biraz göze batıyor. Geçişlerdeki, ışıktaki, kurgudaki sıkıntılar da haliyle göze çarpıyor ve olumsuz olarak algılanabiliyor. Tabii Nuri Bilge Ceylan seviyesine göre… Röportajında bahsettiği ve yapmak istediği şey ise gerçekleşmiş oluyor. İçerik anlamında öylesine kusursuza yakın ve gerçekçi bir iş ortaya çıkıyor ki biçimsel anlamdaki bu ödünler sorun teşkil etmiyor ve dolayısıyla içerik her şeyin üzerini örtüyor. Çok konuşulan SONY’den RED’e geçiş hikayesi de böylece bariz bir farkla izleyiciye de hissettiriliyor. Bakalım bir sonraki filminde bu tercih ne yönde olacak ama hep bahsedilen bu teknik sonuç için kısaca şunu diyebiliriz: Standartların üzerinde, Ceylan sinemasının gerisinde.
Oyuncu Tartışmaları
Ahlat Ağacı için iki başrol oyuncusu dışında kimsenin adı tartışılmadı. Serkan Keskin, Bennu Yıldırımlar, Tamer Levent gibi isimler zaten daha evvel kendilerini ispatlamışlardı ama bambaşka bir oyunculuk kariyeri olan Murat Cemcir ve stand-up şovları yapan Doğu Demirkol için birçok kişi bazı şüpheleri dile getirdi. Film izlendiğinde ise ne kadar doğru tercihler olduğunu ve Ceylan’ın ne kadar harika bir oyuncu yönetimi gerçekleştirdiğini şüphe duymadan anlıyoruz. İki oyuncu da kariyerlerinin en iyi performanslarını sergiliyor ve belki de hep böyle kalacaklar. Bunun yanı sıra filmin mizah sosu ve karakterlerin mizaha yatkın olan karikatürize halleri için de oyuncu tercihleri tam karşılığını bulmuş. Cemcir ve Demirkol’un komedi türündeki eserlerinden alışık olduğumuz bazı mimikler burada çok daha önemli bir anlam kazanmış ve karakterlerin bakışını yansıtması anlamında harika birer işçiliğe dönüşmüş. Umarım her iki oyuncuyu da komedi dışında ve bilhassa bu türdeki filmlerde daha çok izleme şansı buluruz.
Son tahlilde Ceylan’ın yine bizi şaşırtmayarak harika bir işe imza attığını, herkesin köklerine ve ebeveynlerine olan bağlılığını sorgulatacak önemli bir hikaye anlattığını, bu kez daha dolu, çok konuşan ve birçok mesele hakkında derin diyaloglar kotardığını ve tüm bunların ışığında, teknik tercihler göze batmasına rağmen içeriğin gücüyle, izleyicinin salondan büyülenerek ayrılacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir kez daha, Nuri Bilge Ceylan gibi bir yönetmene canlı şahit olmanın, zamanında yakalamanın şansını ve sevincini de yaşamış olduk. Sinema bir büyüyse, sinema hayatın ta kendisiyse, Nuri Bilge Ceylan, bunun en güzel anlatıcılarından biri ve daha şimdiden bir sonraki filmi için heyecanlanmaya başladık bile…