Özlediğimiz tarz aksiyon
2010’lu yıllarda aksiyon filmlerinin tarzı, John Wick ve Atomic Blonde gibi dur durak bilmeyen ve onlarca kişinin öldüğü versiyonlara ya da bilim kurguyla karışık efektin bol olduğu hikâyelere evrildi. Genel anlamda seyirci bundan memnun ama aksiyon üzerinden de gerçek sinema yapabilmek, sinema sanatına gönül verenleri de doyurmak mümkün. Bunu 90’lı yıllarda çok görmüştük. Depresif atmosferin olduğu, müziklerin her hissiyatı geçirdiği, bazen birkaç karakter üzerinden neredeyse gerçek zamanlı ilerleyen ve gerçekçiliği elden bırakmayan yapımlardı bunlar. Bahsettiğim kalibrede olan ve sinemasal anlamda da doyuran son filmlerden biri de Training Day olmuştu. Uzun bir süredir çok iyi aksiyon filmleri çıksa da bu tarz bir filmin hasretini çekmekteydik ve Safdie Kardeşler’in Good Time filmi bu hasretimizi, tam istediğimiz şekilde dindirmeyi başardı.
Biri zihinsel engelli olan (Nick) iki kardeşin başarısız banka soygunu sonrası gelişen olaylar aktarılıyor filmde. Nick, soygun sonrası yakalanır. Connie kaçmayı başarır ve artık tek amacı kardeşinin kefaretini ödeyip dışarı çıkarmasını sağlamaktır. Bu noktadan sonra Safdie Kardeşler kurdukları harika atmosfer ve ayakları yere sağlam basan senaryoyla ağlarını örüyor. Hani “seyirciyi içine alan filmler” dediğimiz türden ve tam da karşılığını vererek. Burada Lumet ya da Scorsese sinemasından izler bulanları anlamak mümkün.
Evvela karakterimiz ve bulaştığı tipler sürekli kafası iyi tipler, nereye gitse ne yapsa renklerle, müziklerle yönetmenlerimiz bu havayı veriyor. Bunun yanı sıra bir şehir filmi havasını veren anlar da filmde az da olsa mevcut. Çoğu zaman kapalı alanda geçse bile bu havayı da solumak, birkaç çok önemli sahnede bunu deneyimlemek mümkün. Bu anlamda söylenmesi gereken bir huşu daha işlerin daha da karıştığı, karakterin gittikçe dibe vurduğu durumlar. Burada bir referans da After Hours filminden vermek lazım ama Training Day sosunu yinelemek gerek. Safdie’ler bütün bunları 90’ların aksiyon tarzından alıp Scorsese’ye kadar götürürken hiç sırıtmıyor, kopya durmuyor ve bir o kadar özgün kalmayı da başarıyor.
Filmin en başarılı olduğu noktalar
Filmin atmosfer ve yönetmenlik dışında en başarılı olduğu konular oyunculuk performansları ve müzikleri. Her detaya uygun, her renge uygun, her geçişi tam hissetmemizi ve o gerginliği/depresifliği geçiren harika müzikler mevcut. Soundtrack tek başına dinlendiğinde ne kadar güzel gelir bilemiyorum ama filme uygunluk ve filmin gücünü artırma konusunda kusursuz olduğunu söylemeliyim. Karakterimizin peşinden giderken her anını yaşamak ve onunla birlikte zamana karşı yarışmak bu müziklerle çok daha kolay. Henüz yedi sekiz filmin müziklerine imza atan Daniel Lopatin’i de takibe almak kaçınılmaz.
Gelelim oyunculuk performanslarına. Safdie Kardeşler’in küçük olanı Benny oyuncu olarak da harika iş çıkarmış. Kardeşinden ayrılıp oyunculuk kariyerine odaklansa sanırım kimse itiraz etmez. Barkhad Abdi, Jennifer Jason Leigh ve Taliah Webster da üzerlerine düşen görevi layığıyla yerine getirmişler ama Robert Pattinson için biraz daha konuşmak gerek.
Pattinson farkı
Her zaman poster çocuğu olarak görülen ve oyunculuğu tartışılan yakışıklı aktörler olmuştur. Bu süzgeçten Brad Pitt ve Leonardo Di Caprio gibi yıldızlar da geçti ama Pattinson’ın geçeceğine doğrusunu söylemek gerekirse pek ihtimal vermiyordum. Twilight serisi devam ettikçe de bu görüşüm katlanarak artmaktaydı. Daha sonra Cronenberg ile tanışması ve Rover filmindeki performansı biraz umutlandırdı ve Good Time performansı bunun resmileşmesini sağladı. Pattinson, 70’li yıllardaki güçlü oyunculukları anımsatan tek kişilik muazzam bir performans sergiledi. Neredeyse kusursuz olan, ekranı dolduran ve çıktığı her sahne kalite anlamında yüz güldüren bir performansa imza attı. Artık Pattinson’ın yolu Oscar yolu, Twilight serisi gibi poster çocukluğu değil…
Good Time, aksiyonda bile saf sinemayı sevenlere ilaç gibi gelecek. Modern sinemada gidilen yolda tutunacak bir dal olarak sahiplenmemiz gerekli. Efektlerin, kanların ve mermilerin havada uçuştuğu, bilim-kurgu/aksiyonların vizyonu doldurduğu zamanlarda Good Time’a sarılma vaktidir. Zayıf senaryoların egemen olduğu türe bu anlamda da büyük katkı veren Good Time depresif, gerçekçi ve kaliteli aksiyonları belki de geri getirecek ve tarzı ayağa kaldıracak. Tüm bunların ışığında Good Time’ın hak ettiği üzere, yılın en iyi filmlerinden biri olduğunu söyleyerek yazıyı sonlandırmak en iyisi.