En İyi 30 Uzakdoğu Filmi: 1- In The Mood For Love
Sinemanın şairlerinden olan ve görsel anlamda bizi derinden etkileyen en büyük yönetmenlerden olan Wong Kar Wai, 90’lı yıllarda Happy Together, Chungking Express, Days of Beign Wild ve As Tears Go By ile aşk meselesine çok farklı açılardan yaklaşmıştı. Bu konuda daha söyleyecek sözü olan Kar Wai’nin en büyük filmini ve en sağlam söylemlerini henüz ortaya koymadığını tahmin etmek güçtü. Elbette ondan yine güzel işler bekleniyordu ama In The Mood For Love, beklentilerin çok üzerinde bir sonuçla 21. Yüzyıla girerken hem gelmiş geçmiş en iyi filmlerden biri olarak kabul görecekti, hem de aşk filmleri külliyatının zirvesine oturacaktı. Kar Wai’nin şiiri, imkansız aşkı, sadakati, gururu ve mükemmelliği nefes almanın güç olduğu bir etki ve atmosfer ile gözler önüne seriyordu.
Muhteşem Bir Müzik Kullanımı
Chan ve Chow, gürültünün eksik olmadığı kalabalık bir apartmanda yaşarken, sık sık seyahat eden eşleri hakkındaki sorulara politik cevaplar verip, insanların şakalarına gülerek zaman geçirmektedirler. Çok geç olmadan ise eşlerinin bir ilişki yaşadığını ve aldatıldıklarını anlarlar. Burada birbirlerine destek olma süreci başlar ama bir başka aşk odak noktaya yerleşir. Ağızları bıçak açmayan buluşmalar, bakışmaların hüküm sürdüğü kaçamak haller ve büyük bir utanç imkansız bir aşka dönüşür. Bu utanç hem eşlerinden dolayı hem de onlar gibi olma korkusundan ileri gelir. “Biz onlar gibi değiliz” düsturundan hareket ederler ama aralarındaki muhteşem uyum ve mükemmel çekime de karşı koyamazlar. En azından bir süre… Kar Wai, burada yetenekleri ile devreye girer ve bu harika giyimli, güzel kadın ile şık ve yakışıklı adamı oldukça estetik hamleler ile gözler önüne serer. Stilize anlar, adeta kusursuz bir dans koreografisi gibi, çiftin muhteşemliği konusunda seyirciyi de ikna eder ve içten içten hem birlikte olmaları hem de intikam almaları konusunda beklentiye sokar. Bir de muhteşem bir müzik kullanımı vardır ki bu noktada artık herkes çifte, onların uyumlarına aşık olmuş ve aşklarına özenerek beklemeye başlar. Tabii beklenen asla gerçekleşmez… Karşılıksız bir aşk ya da imkansız bir aşktan söz etmek yerine karşı konulan, direnilen bir aşk ön plana geçer. Sadakat, gurur ve onlara benzemek korkusu, kişilikten ödün verme telaşı birbirlerinden uzaklaşmaya iter. Kar Wai bu hesabı da olabilecek en estetik biçimde kapatır. Üzülmek, sevinmek, duygulanmak ya da şaşırmak yoktur. Kendimizi harika bir atmosfere, müthiş bir görselliğe ve şiire bırakırız. Hem de Sinemanın en büyük şairlerinden birinin en güzel şiirine…
Bir Wong Kar Wai Tablosu
Wong Kar Wai, bir yandan empati kurduğumuz çiftin sonu ne olursa olsun aşkı itiraf edememelerini mimikler ve bakışlar ile adeta tablolaştırırken, amaç değil araç olan ve aldatan diğer çifti ise hiç ama hiç göstermiyor. Sadece ayaklarını ve biraz da seslerini duyuyoruz. Gösterme(me)nin sorumluluğu ile aşkın büyüsü Kar Wai estetiği ile buluşuyor ve diyalog ile bu bize servis ediliyor. Tabii Kar Wsai’nin yetenekleri ve vizyonu sadece renklerden, stilden oluşmuyor. Empati noktasında ve hüznü yaşamamız gereken anlarda tercih ettiği kadrajlar ile gerçekçiliği en üst seviyeye taşıyor. Bazen gözlere/bakışlara, bazen vücut diline ve çoğu zamanda seslere odaklanmamızı sağlayan bu tercihler ile Kar Wai büyük bir sinema gücünün ortasına çift ile birlikte bizi de sürüklüyor. Bu saf ve naif aşk, bütün yönleri ile seyirciyi sarıyor ve tekrarlandıkça daha güzel ve anlamlı gelen, bir filme daha güzel bir müzik olamaz dedirten melodiler sizi olduğunuz yerden alıp götürüyor. Şiirsel filmin, kendi kadar şiirsel olan harika müzikleri…
Oyuncuların Belki de Hayatlarının Performansı
Tony Leung ve Maggie Cheung’un da hayatlarının performansı ile yardımcı olduğu bu şiir, finalinde de herkesin yaşadığı gibi bir sırla yaşamak zorunda olan Chow ile son noktayı koyuyor. Bir inanışa göre sırrı bir yere söylüyor ve üzerini örtüyor orada sonsuza kadar kalması için bırakılıyor. Hepimizin sahip olduğu sırlar gibi Chow’un sırrı da sonsuzluğa uğurlanıyor. Belki bir itiraf, belki bir hüzün ya da doğru yapılanın mutluluğu. Ne olduğunu bilmesek de içinden bir aşk çıkacağı şüphesi ile ekran karşısından ayrılıyoruz. Hemen soundtrack albümüne sarılıyor, melankoliye kayıyoruz. Tabii aşka sahip olanlarımız belki de yoğun duygular ile işe koyuluyor ve sır olmaması gereken hissiyatları dışa vuruyor. Kar Wai, bizi önce sarsıyor, sonra büyülüyor, kendimizden geçirip bir kenara fırlatıyor. Bu, başından savma değil de hayatın ortasına, aşkın iliklere kadar hissedilen güzelliğine atılmışlık. Estetik bir anlatı, şiirsel bir atmosfer ve aşk. Evet, bu film kesinlikle gelmiş geçmiş en büyük aşk filmi. Hem de karşı konulan bir aşk ile anlatılan cinsinden…
“O, kaybolan yılları hatırladı. Sanki tozlu bir pencereden bakar gibi, geçmiş, görebildiği ama dokunamadığı bir şeydi. Ve gördüğü her şey bulanık ve belirsizdi.”