Bir “Yıldız Savaşları” Hikâyesi
Artık üzerine tanıtım yapılmasına gerek olmayan, efsane mertebesine çoktan ulaşmış Star Wars serisi bir yandan devam ederken, fanları sevindiren bir spin-off filmi hatta serisinin başlangıcı görücüye çıktı. Bölüm 3 ve 4 arasında geçen hikaye Gareth Edwards tarafından yönetildi ve Death Star’ın planlarını çalmak için mücadeleye başlayan asi bir grubun hikayesini anlatmakta. Bir yan hikaye olmasına rağmen serinin birçok filminden daha çok Star Wars ruhuna sahip olan Rogue One: A Star Wars Story, duygusal açıdan yoğun, aksiyonu tadında ve külliyata ait en karanlık film konumunda. Tabii buna bağlı olarak da serinin en ciddi filmlerden birinin bu olduğunu da söyleyebiliriz. Fanları kesinlikle memnun edecek, türü sevmeyenlere de sinemasal bir tat verecek yepyeni bir Star Wars hikayesi…
Gareth Edwards, öncelikle her açıdan seriden uzak bir yan film değil de direkt seriye ait bir film çektiğini bizlere hissettiriyor. İlk üçlemenin ruhuna ve güç, umut gibi felsefelerine sadık kalan, hatta onları çok daha önemli bir konuma sürükleyen bir senaryo mevcut. Kara film tadında başlayan ve atmosferinin de buna çok uygun olduğu hikaye, siyasi açıdan da serinin en net söylemler barındıran filmlerinden biri. Bu anlamda en aklı başında, en olgun senaryonun da Rogue One: A Star Wars Story’de olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ana karakterler diğer filmlerdeki kadar ön planda değil ve filmin önüne asla geçmemiş, aynı zamanda da yan karakterler o kadar dağınık ve çeşitlilik göstermiyor. Hal böyle olunca da konsantrasyon konusunda en ufak sorun yaşanmıyor. Kaldı ki serinin en iyi filmlerinde bile bu sorunları yaşayanlar olmuş, karakterlerin kafa karıştırıcılığı epey olumsuz etkilemişti. Buna görsel açıdan abartıya kaçmama, lazım olanı perdeye yansıtma ve hatta minimal diyebileceğimiz bir Star Wars fimi kotarma gibi tercihlerin olduğunu da ekleyelim ve her açıdan bu oturaklı durumun hakkını verelim. Bu noktada bilim kurgu seyircisi dışında da filmi sahiplenecek seyircilerin olacağını düşünebiliriz. Yani, filme daha çok türe hizmet eden bir sinema örneği ibaresi de eklenebilir.
Güç Sizinle Olsun
Filmin duygusal yoğunluğu ise çok doğru kullanılmış. Nostalji duygusunu tetikleyen ama ajitasyona da hiç kaymayan bir tavır mevcut. Bazı dostları çok kısa bile olsa görmek heyecan verici. Karakterlerin film boyunca yaşadıkları kararsızlıklar ve sonuç odaklı manevralar ise bu anlamda yine tam ayarında kotarılmış. Filme ivme kazandıran geçişler, yapılması gereken ve şansa bağlı durumlar ise inandırıcılık sorunu yaşamıyor.
Death Star’ın acımasızlığı ve onun yok edilmesi sürecinin öncesi ise çok net ortaya konmuş. Çoğu filmde koz olarak kullanılan Death Star’ın bu kez ortaya çıkış süreci ve sanılandan daha büyük bir dehşet içerdiği de gözler önüne seriliyor. Onun bile daha önce hiç görmediğimiz hali bizleri bekliyor. Bu anlamda ilk seriye bağlanacak olan yok ediş hikayesinin temelleri de tıpkı 3. bölümde Darth Vader’ın değişimindeki temeller gibi iyice sağlamlaştırılıyor ve boşluk bırakılmıyor.
Darth Vader demişken, onun hakkında da iki kelam etmek gerekir; Onun gücü, ekran kalitesi ve heyecan yaratıcılığı sadece serinin değil sinema tarihinin en önemli karakterlerinden biri konumunu işaret etmiştir her zaman. Hatta direkt bir numarada diyecek insan sayısı da az değil. Hal böyle olunca, az da olsa Darth Vader görmek, onun büyüleyiciliğinden yararlanmak bonusların en güzeli olarak etkiyi artırıyor. Kaldı ki Edwards bu kozu da muhteşem, hiç ama hiç abartmadan ve yerli yerinde kullanıyor. Nefesler kesiliyor, hasret gideriliyor ve gözden yaş gelme ihtimali artıyor.
Serinin eski ruhu geri dönüyor
Gareth Edwards seriye Force Awakens sonrası tekrar eski ruhu getiriyor. Belki de bölüm 7’nin yapmaya çalışıp yapamadıklarını da layığı ile yapıyor. Abartısız, leziz bir sinemaya da imza atan film, kara filmden başlayıp soluksuz bir aksiyona giden sağlam bir süreç izliyor.
Güç ve umut vurgusunu, külliyatın tamamındaki anlamını da daha öteye çıkaracak kadar net ve yerinde kullanan filmin, hiç bir bölüme ve karaktere de zararı dokunmuyor. Oyunculuk performansları da gayet yerinde olunca ve Mads Mikkelsen, Donnie Yen gibi sağlam oyuncular da her zamanki gibi oynayınca bu hissiyat daha da güçleniyor.
Bir yan ürün muamelesi yapılarak proje başlangıcında çok önemsenmeyen Rogue One: A Star Wars Story, vizyon sonrası muhtemelen serinin üst sıralarında kendine yer bulacaktır.
Güç sizinle olsun…