Bize biraz kendinizden ve sinema yolculuğunuzdan bahseder misiniz?
Elbette; Paris Devlet Yüksek Konservatuarı’nda tiyatro, Sorbonne Üniversitesi’nde de tiyatro ve sinema okudum; yüksek lisansımı da yine Sorbonne’da tiyatro üzerine yaptım. Sizin de anlayacağınız üzere tiyatro kökenli bir insanım fakat sinema ile maceram 2012’de çektiğim “Hela Sohbetleri” adlı kısa filmimle başladı ve hala keyifli bir şekilde devam ediyor.
Kısa filmleri tercih etmenizin sebebi nedir? Bazı yönetmenler kısa film çekmenin türe bakış açısı nedeni ile daha zor olduğunu düşünmekte. Bu konuda ne dersiniz?
Kısa filmde ne anlatmak istiyorsanız, derdinizi, karakterlerinizin özelliklerini, çatışmalarını 15-20 dakika içinde anlatmak durumundasınız; adı üstünde kısa film; oysa uzun metrajda bir zaman kısıtlaması yok. Kısa film endüstrisi Avrupa’da çok ciddi bir sektör. Kısa filmleri çok seviyorum; bu arada çok beğendiğim bir kısa filmi de tavsiye edebilirim. “Ave Maria”. Mutlaka izleyin! Çok zekice işlenmiş bir senaryosu var.
Önümüzdeki yıllarda sizden uzun metrajlı film projesi görebilecek miyiz?
İnşallah… Şu an üzerinde çalıştığım bir kısa ve bir uzun metraj film projeleri var.
Bir önceki filminiz “Nerdesin Aşkım?” yurt dışında da oldukça beğenildi ve ödüller kazandı. Hangi festivallerdi bunlar ve ödül kazanmak önemli bir teşvik mi sizin için?
Boston’dan İnsan Hakları ödülü, Kanada Uluslararası Film Festivali’nden en iyi yabancı film, Avustralya’dan da en iyi çıkış yapan ilk 10 film ödüllerini aldık. Hiçbir filmi ödül alalım diye çekmiyoruz ama gayet tabi ödüller sizi motive ediyor, doğru bir iş yaptığınızı gösteriyor.
Film, trans cinayetleri hakkındaydı. Bu konuda neler söylemek istersiniz. Ülkemiz bu konuda çok kötü bir yerde durmakta ve sizin bir çözümünüz var mı?
Türkiye, maalesef LGBT’lere karşı işlenen suçlarda Avrupa’da ilk sırada yer alıyor. Ancak böyle bir sorun yokmuş gibi davranılıyor. Anayasamızda nefret suçlarıyla ilgili bir kanun yok. Dolayısıyla da verilen cezalar yeterli olmuyor. Bu sene New York’ta bir lise, öğrencilerini dışlamadığını göstermek için okula bir trans tuvaleti açtı. Oysa bizde doğru düzgün eğitim bile alamıyorlar. Gay Pride’da 500 m yürümeleri bile hala bu ülkede pek çok kişiyi rahatsız ediyor. Çözüme gelince; her şeyin başı “EĞİTİM” diyorum! Tabi bir de ne zaman insanları oldukları gibi kabul edip, sırtlarına bir etiket yapıştırmayı bırakırsak (ibne, dönme vs..) bir ilerleme kaydedebiliriz diye düşünüyorum. Herkes gibi transların da yaşama, barınma, okuma ve çalışma hakları var…
Gelelim yeni filminiz “Scrabble” a? Sinematografi ve cast seçimi düşünüldüğünde bu kez daha iddialı bir yapımla karşı karşıyayız denebilir. Biraz oluşum sürecinden bahseder misiniz?
Scrabble’ı yapmamdaki en büyük sebep Özge Can’ın öldürülmesidir. Zaten filmdeki karakterlerden birinin ismini de özellikle Özge koydum. Kadına şiddet çok büyük bir sorun. Her gün bir kadının öldürüldüğü bir ülkede yaşıyoruz ve bu sanki markete gittim bir kilo elma aldım gibi son derece doğal bir şey haline geldi. Türkiye’de doğmuş bir kadın olarak bu beni oldukça rahatsız ediyor. Bu filmin yapımı 6 aydan fazla sürdü. Yalnızca yazımı için Türkiye’de son 5 senede öldürülen kadın cinayetleriyle ilgili yüzlerce haber okudum. Kadromuza gelince; mükemmel bir kadro ile çalıştım; Kadriye Kenter, Janset, Defne Halman ve Özge Erdem’le çalışmak çok büyük bir şans. Oyuncuların hepsi çok büyük bir özveri ve profesyonellikle çalıştılar. Buradan hepsine hassasiyetleri için tekrardan tek tek teşekkür etmek istiyorum.
Bu kez de kadın cinayetleri konusunda değindiniz? Bu anlamda töre, gelenekler ve aile yapısı gibi olgular filmde ön plandaydı. Temel sebebler bunlar mı? Bu konuda da genel görüşlerinizi merak etmekteyiz?
2010-2015 yılları arasında sayısını bildiğimiz 1135 kadın öldürülmüş. Adına ister gelenek, ister töre, ister baskı deyin bu ülkede her gün bir kadın öldürülüyor ve bu kabul edilemez bir şey! Bu ülkede vitrinde elbise baktı diye, radyoda istek parça istedi ya da arkadaşı ile sinemaya gitti diye öldürülen kadınlar var! Şiddet ve dayak kadının günlük rutini haline geldi. “Yapmıştır bir şey, hak etmiştir”, “kadının sırtından sopayı karnında sıpayı eksik etmeyeceksin” söylemleri değişmedikçe bu olaylar da devam edecektir. Önce kafamızın içini değiştirmemiz lazım. Kadınlar da bu toplumun bir parçasıdır. Görevleri sadece “çocuk doğurmak, evi temizlemek ve yemek pişirmek” değildir.
Çektiğiniz filmler konu itibarı ile cesaret gerektirmekte. Bu konuda şüpheniz oldu mu? Oluşum sürecinde ülke her anlamıyla sizde bir baskı yarattı mı?
Hayır hiç birinde bir tereddüttüm olmadı. Elbette çekerken sıkıntılarla karşılaştık…”Nerdesin Aşkım”’ı çekerken pek çok insan “işin mi yok! Ne diye dönmelerle ilgili film çekiyorsun? Yapıp da ne olacak?” dedi. Her şeyi cebimizden verdik, finansman istediğimiz hiçbir kurum bize pozitif olarak geri dönmedi. Hatta bazıları “yardım etmek isterdik ama biz piyasada ismi olan saygın bir kurumuz. İsmimizin bu tür projelerde anılmasını istemiyoruz” dedi. Filmi çekecek ev bile bulamadık; insanlar “evimi dönmelere vermem” dediler. Sokakta yürürken bile bize tuhaf tuhaf baktılar. Scrabble’da ise daha ilginç bir durum vardı; erkekler kadınlara nazaran çok daha duyarlı davrandılar ve onlar bu filmin yapılmasında çok büyük katkı sağladılar. Aslını sorarsanız işin garip tarafı destek için görüştüğümüz hiçbir kadın bize olumlu bir geri dönüş yapmadı.
Çektiğiniz filmlerle kendinizi bir nevi aktivist olarak tanımlayabilir misiniz ve devamı gelcek mi? Sinemanız bu konularda sesini duyurmaya devam edecek mi?
Ben sadece yanlış bulduğum ve kabul etmediğim konularda ve olaylarda tepkimi film çekerek gösteriyorum. Buna “aktivizim” denir mi, bilemiyorum? Elbette devamı gelecek bu tür filmlerin. Neticede sevelim sevmeyelim, kabul edelim etmeyelim, bir toplumun parçası olarak yaşıyoruz ve bir toplumun eksiklerini, yanlışlarını sanatla göstermekten başka daha etkili yol var mıdır bilemiyorum. Ama benim için sanat en etkili ve doğru yol.
Ülkedeli son olay ve yasa tartışmalarına bakınca filminiz çok daha önemli bir yerde duruyor. Daha çok kişiye ulaşması için festivaller dışında da girişimler olacak mı?
Bu filmi sadece festivallere gitsin diye yapmadık. Bunun pek çok kitle tarafından izlenilmesini istiyoruz. Okullarla ve kadın dernekleriyle görüşüyoruz. Sesimiz ne kadar çok kişiye ulaşırsa o kadar etkili olur diye düşünüyoruz.
Röportaj için çok teşekkür ederek son olarak söylemek istedikleriniz varsa onları rica edelim?
Son olarak şunu söylemek istiyorum; Türkiye’nin şanslı bir kesimi olan benim gibi kadınlar (gerek aile, gerek eğitim açısından) bizim gibi bu şanslara sahip olamayan kadınların sesi olmalıyız diye düşünüyorum.