Büyük usta Akira Kurosawa imzalı Yojimbo, kendinden önceki birçok filmden etkilenmiş ve kendinden sonraki birçok filmi de etkilemeyi başarmıştır. Kurosawa’nın fetiş oyuncusu ve aynı zamanda gelmiş geçmiş en büyük oyunculardan olan Toshiro Mifune’nin de başrolünde olduğu film, aynı zamanda bir dönem filmi özelliği taşımaktadır. Japoncada koruyucu anlamına gelen Yojimbo, bir efendisiz samuray (Ronin) hikâyesi anlatmakta. İlk isimsiz kahraman filmlerinden biri olarak da bu film gösterilmektedir. Zira; daha önce bilmediği bir kasabaya gelen samuray, ismi sorulduğunda Kuwabatake Sanjuro der ama bunun anlamı 33 yaşındaki dut ağacı demektir. Sanjuro ismi aynı zamanda Yojimbo’nun devam filmi olarak nitelendiren yapımın da adı konumundadır. Yojimbo ve Sanjuro filmleri çoğu araştırmada birlikte zikredilmiş, yıllar sonra piyasaya sürülen DVD baskılarında ikisi bir arada set olarak satışa çıkartılmıştır.
Sanjuro, hiç bilmediği bir kasabaya gelir ve burada iki çetenin birbiri ile uğraştığını öğrenir. Hemen bir küçük olay yaratıp hünerlerini ortaya döker ve iki çetenin de kendisinden yararlanma isteğini kazanca dönüştürmeyi planlar. Bu sayede olaylar daha da karmaşık bir hal alır. İşte epey basit duran hikayenin bundan sonrası Kurosawa kamerası ile başyapıta evrilir ve birçok yönetmeni de etkiler. Kurulan atmosfer muazzam bir değişkenlik gösterir. Bazen absürt sahneler ve abartı karakterler görürüz, bazen dramatik anlar bizi sarar, bazen oldukça estetik kadrajlara hayran kalırız ve bir bütün olarak bir samuray western’i izleriz. Geniş açılı kasaba görüntüleri ve düello sahneleri, uçuşan cisimler ile oluşan toz toprak, sıra ile dizilmiş kulübe evler ve mekanlar, kılıçlar, tabutçu ve elbette kötü adamlar. Kurosawa’nın John Ford sinemasından fazlaca etkilendiğinin göstergeleri. Tabii kasabaya gelen ve kimilerinin umudu olan kahramanı da unutmayalım. Bütün bunlar western türünün Japon Ronin hikayesinde vücut bulmuş hali. Sinematografi meselesinde de Kurosawa ve Miyagawa harika bir işe imza atarlar. Anlatılan western havasının yakalanması ve detayların izleyiciye aktarılmasını daha da kolaylaştırmıştır. Özellikle dış mekandaki geniş açılı çekimler ile iç mekandaki karakter odaklı çekimlerin, dolayısı ile kadrajların gücünü çok daha net anlamamızı sağlamıştır.
Hikâyede kötü adamlar, onların her yolu mübah görmesi ve kahramanımızın da para için olayları daha da ateşlendirmesi salt çıkar ilişkileri ve bunun getirdiği saflığı simgeler. Salt kötülük ve bunu kazanca dönüştürme ölüm dahil her türlü yolu ve şiddeti barındırır. Tabii referans noktası western ise ve ortada bir kahraman varsa o iyiliği de simgeler ve içinde açığa çıkmayı bekleyen bir iyi yan mutlaka bulunur. Bu klişe ama belki de gerçek olguyu Kurosawa çok sağlam bir zamanda, gayet güzel bir manevra ile gerçekleştirir ve olayın tüm gidişatını ve tüm elementlerinin kaderini tersyüz eder. Harika bir finale giden yol da tam olarak bundan sonra başlamaktadır. Tabii yine türün olmazsa olmazı küçük ama etkisi büyük karakterler de çok güzel bir şekilde serpiştirilmiş vaziyettedir. Kimisi son an da ortaya çıkıp yardım eden, kimisi beklenmedik bir şekilde ihanet eden ama hikayeye önemli katkı veren karakterlerdir bunlar. Kısacası Kurosawa, kendi vatanının ve kültürünün uzak olduğu bir türü, yapılabilecek en harika şekilde kendi kültürüne uyarlamış ve kovboylar ile samurayları bir araya getirmiştir. Hatta filmi western olarak kabul edersek, listelerde üst sıralara oynayacağını da belirtmek gerek. Kaldı ki türün en büyük yönetmenlerinden, tarzı bir başka kültürle bezeyen ismi Sergio Leone bir yeniden çevrime imza atıp gelmiş geçmiş en iyi westernlerden olan A Fistfull of Dollars’ı devamında da muhteşem bir üçlemeyi buradan hareketle çekmiştir. Bunun yanı sıra birçok film ve seriye de esin kaynağı olan Yojimbo, bütün dünya sinemasında büyük bir etki bırakmıştır.
Toshiro Mifune’nin oyunculuğu da her zamanki gibi takdire şayandır. Karakterin yaşadığı her duyguyu muhteşem bir şekilde perdeye aktarır. Klişe bir tabirle sanki Yojimbo gerçekten kendisidir izlenimini verir. Ses tonu ve bakışları izleyiciyi hemen ekrana bağlayacak kadar etkilidir. Bir de Mifune’nin vücut dili diğer filmlerden de hatırlayacağımız üzere her karakteri taşıyabilecek düzeydedir ve bunu harika kullanır. Başta da dediğimiz gibi, Mifune sinema tarihindeki gelmiş geçmiş en büyük oyunculardan biridir zaten.
“Bir hırsız ya da katil olarak anılmadıkça başarılı sayılmazsın ve ne kadar adam öldürürsen itibarın o kadar artar” denilen bir dönem ve atmosferde, hem kötülüğün bütün o karanlık yüzünü, hem de iyiliğin mutlaka kazanacağını bize anlatan büyük usta Kurosawa, türün dinamikleri ile de bizi etkisi altına alıyor. Bu sayede de türe en uzak coğrafyadan bir başyapıt ortaya çıkarıyor.