Gelmiş geçmiş en iyi, en sert ve derdini en net anlatabilen filmlerden biri Novecento. Siyasi bağlamda da zor bir dönemde çekilmiş, mihenk taşı olma özelliği taşıyan bir başyapıt. Büyük yönetmen Bertolucci’nin kendi doğup büyüdüğü kasabadan esinlenerek çektiği film, 317 dakikalık süresi ile tam anlamıyla bir tarihi destan. Yarım asırlık bir İtalya tarihine ışık tutan yapım yükselecek olan faşizmin temellerini de bizlere aktarıyor. Birkaç ülkeden projeye dahil olan oyuncuların harika performansları, görüntü yönetimindeki ustalık ve muazzam müzikler de filmin gücüne güç katıyor ve kusursuza yakın bir hal alıyor. Ustanın belki de yapmakta geç kaldığı, daha doğrusu şartların erken yapmasına el vermediği bu projesi, Çağdaş İtalyan tarihine bir isyan niteliğinde de değerlendirilebilir.
Film, 20. Yüzyılın ilk yarısında aynı gün dünyaya gelen ve iyi arkadaş olan iki arkadaş üzerinden ilerliyor. Toprak sahibinin oğlu Alfredo ile işçi oğlu olan Olma beraber büyürler ve küçükken içtikleri su bile ayrı gitmez. Bertolucci bu bölümde ikili arasındaki dostluğu ince ince bize aktarır, nüfuz eder. Farklı ailelerde dünyaya gelseler bile aslında aynı düşüncededirler ve her şeyi beraber yaparlar. Olması gereken, insancıl olan da budur, bu olmalıdır. Peki belirli bir yaşa gelince ne olacak? Söz sahibi olunca, biraz bilinçlenince ne olacak? Aralarındaki farkı görmezden gelebilecekler mi? Aileler önemini yitirecek mi? Küçükken yaptıkları her şeyi bir yandan keyifle izlerken ve arkadaşlık olgusunu düşünürken izleyicinin kafasında hep bu soru oluşuyor oluşacak ve elbette Bertolucci bu sorunun cevabını tüm çıplaklığı ile bize sunar. Arkadaşlar büyüdüğünde hayatları farklılaşır. Aristokrat tarzı benimseyen Alfredo hedonist bir yaşamın içine sürüklenir, sahip olduklarını kavrayınca da bu durumdan hoşlanır, tavırları değişir. Olma ise öfkeli işçi moduna girer. Sosyalizm içine işler. İnandığı kesim arkadaşının karşısından bile olsa aitlik ağır basar ve dava insanı olur. Bertolucci bu iki insan kronolojisi üzerinden faşizm, sosyalizm, açlık, savaş ve yoksulluk konularında söylemlerini sıralar. Hem de en ufak çekincesi, en ufak gizliliği olmadan…
Filmin ikinci yarısı bu ikili ve ait oldukları zümreler üzerinden daha geniş bir perspektifte devam eder. Sınıfsal farklılıkların en yükselişte olduğu, daha doğrusu yavaş yavaş en hissedilir hale geldiği dönem anlatılır. Faşizmin yükselişi, Mussollini’nin iktidar yürüyüşü ve işçiler arasında sosyalizm, devrim gibi kavramların yaygınlaşmaya başlaması. Burada Bertolucci tarafına açıkça belli eder ve slogan niteliğinde söylemler kullanır. Faşizm konusunda karakterlerini konuşturur, kapitalizmin, sermayenin ve bağlı bütün olguların üzerini örtmek için bir örtü görevi olduğunu düşünür. Burada ufak bir eleştiri, kendi geniş çerçevedeki söylemi ile karakterleri arasında ufak bir seviye farkı oluşu. Sert bir biçimde karakter oluştururken usta yönetmen, aynı sertliği genel havada tam yansıtamamış, bazı açılardan fazla steril kalmıştır. Tabii altı saatlik bir destan yaparken bunun içini tam doldurmak ve izleyiciyi boğmamak zor zanaat. Bir başyapıt olduğunu da hesaba katarsak sanırım bu görmezden gelinebilir bir durum. Bunun yanı sıra hem hikaye hem görsel açıdan geçişlerin mükemmel oluşunu da belirtmek gerek. Hem hikayeden kopmamak, hem epik kuralları uygulamak hem de görsel açıdan doyurucu olabilmek sanırım en güzel bu şekilde, Bertolucci’nin geçişleri ile mümkün olabilirdi.
Robert De Niro, Gerard Depardieu, Sterling Hayden üçlüsünün başı çektiği harika oyuncular ve performanslar ise filmin hali hazırda yüksek seviyede olan kalitesini daha da artırmış. Altı saatlik destanı ve performansları vasatın üzeri olsa bile izlemek güç olurdu ama hepsi pırıl pırıl parlayınca ekrana çivilenmek konusunda sıkıntı yaşanmıyor. Görsel açıdan harika bir iş çıktığını yineleyip, her İtalyan filmi yazısında dilimizde tüy bitiren Morricone’nin müziklerinin yine muhteşem olduğunu belirterek filmin pek kusuru olmadığını söyleyelim.
Bertolucci ustanın bu siyasi destanı bu anlamdaki bazı yönelimler ortadan kalkmasına rağmen hala önemli, hala güncel. Kötülüğün tekrar yükselmeye yüz tuttuğu günümüzde Bertolucci ustanın bu başyapıtı bazı şeyleri anlamamız için yol gösterici bile olabilir.
Bütün bunların dışında ise gerçek bir sinema örneği ve tam anlamıyla bir şölen.