Creed: Efsaneler Ölmez

Her ne kadar 1976 yılında Taxi Driver ve Network filmlerini alt ederek Oscar’a uzanmasına dertliysek de Rocky filmi ve devam eden seri gönlümüzde ayrı bir yere sahiptir. Stallone’nin projesi , yanında rakam olmayan iki filmle başlamış ve bitmişti. Hatta serinin en iyi bölümleri de bunlardı. Tek kanaldan özel kanala geçişin ve video kaset çılgınlığının da baş aktörlerinden biri olan İtalyan Aygırı, birkaç kuşağı birden ekrana kilitlemiş ve hep beraber mutlu bir şekilde film izlenen yıllara da tanıklık etmişti. Günümüze gelindiğinde serinin hikaye anlamında katacağı pek bir şey kalmamış, Stallone de yaşlanmıştı ki imdada Ryan Coogler yetişti. Çektiği kısa filmler sonrası Fruitvale Station ile uzun metraja geçen ve ilk filminde epey başarılı olan yönetmen, Rocky serisine hayat öpücüğü verdi ve Creed filmini huzurlarımıza sundu. Evet Creed’i yanlış düşünmediniz, Apollo’nun soyundan…

Adonis Johnson, yetimhanede büyümüş, babasını hiç görememiş bir çocuktur. Bir gün Mary Anne adında bir kadın gelir ve onu eve götürmek ister. Adonis bunun nedenini sorduğunda ise babası ile alakalı bir cevap alır. Babası dünyaca ünlü boksör Apollo Creed’dir ve Mary Anne onun üvey annesidir. Adonis büyüyene kadar huzur içinde geçen ilişkileri büyüdüğünde boksör olmak istemesi ile biraz karışır. Bu arada Rocky Balboa ise emekli olmuş kendine ait bir mekanı işletmektedir ve tahmin edileceği üzere bu ikilinin yolları kesişir. Hikaye bundan sonra başlar ve seriye yakışır bir tempoda devam eder. Unutulmamalıdır ki efsaneler ölmez, sadece şekil değiştirirler.

Ryan Coogler, bu sene tıpkı J.J.Abrams’ın yeni Star Wars filminde yaptığını ya da yapmak istediğini yapıyor. Serinin ve türün dinamiklerini kullanarak, onları hiç zedelemeden ve ajitasyona girmeyen bir nostalji duygusu yaratmak ve bunu yaparken de yenilikçi olabilmek, kendinden bir şeyler katabilmek. Beni eğitir misin? sorusundan final maçına, yan hikayede bir aşk oluşundan hikaye içinde kahramanın önüne çıkan engellere kadar seride sevdiğimiz olaylar bu filmde de mevcut.  Bu sahneleri izlerken, Coogler’ın kamerası sayesinde hiç tekrar hissine de düşmüyoruz. Zira Coogler bunları yaparken; tek plan ve şahane çekilmiş boks sahnesi, mahalle kültürünün hikayeye yedirilişi, müzik tercihi ve boksör bilgileri konusundaki dinamik kadraj kullanımı gibi yenilikler sergiliyor. Eski ve yeni muhteşem bir şekilde harmanlanıyor. Atmosfer ve tempo kullanımı konusunda da ortaya sağlam işçilik çıkınca film tadından yenmez bir hal alıyor. Eski fanların gözyaşlarına hakim olamama ihtimalinin olduğu, yeni izleyicilerin ise heyecandan yerlerinde duramayacağı leziz bir film. Zaten 2015 yılında çekilen bir Rocky spin-off’undan bunun ötesini, bir kendini aşan başyapıtı beklemek hata olur. Creed tam anlamıyla ne lazımsa onu veren ve memnuniyet seviyesini artıran tercihlerle dolu bir film.

Rocky efsanesine neredeyse hayatını adayan Stallone’ye gelecek olursak; Bu sefer senaryo ve yönetime karışmayan, o kısımları dert etmek zorunda kalmayan Stallone, sadece oyunculuğa odaklanınca içindeki cevheri ortaya çıkarmış. Kariyerinin büyük ihtimalle en iyi performansını ortaya koyan Stallone, yıllarca kendisine yapılan eleştirilere de adeta hayatı ile cevap vermiş. Rocky ile başlayan kariyeri belki de Rocky ile muhteşem bir final yapıyor. Özellikle 80’li yıllarda bolca gördüğümüz donuk bakışlar, kastığı için ortaya çıkan itici ses tonu ve kabaca “ağzını yamultarak konuşuyor” dediğimiz stili bu performansında neredeyse hiç yok.  Oscar gecesi, en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında ödülü kapıp, sahneye çıktığında Adrian diye bağırmasına eminim ki itiraz eden olmayacaktır. Creed yeni bir seriye belki merhaba diyor bilemeyiz ama İtalyan Aygırı Rocky Balboa’yı çok sevdiğimiz aşikar. Umarım dileğimiz gerçekleşir ve heykelcik Stallone’nin ellerinde yükselir.

Creed, beklentileri tümüyle karşılayacak nitelikte. Girişini sokaklardan gelen boks kültürü ve Philadelphia’lı gençlerin hikayesinin perdeye yansıması ile yapan yönetmen, 70 ve 80’li yıllardaki nostaljiden ilerleyerek de sonuca ulaşıyor. Keyifli, heyecanlı ve oldukça dinamik.  Creed rolündeki Michael B. Jordan ve Yönetmen Ryan Coogler ise yükselmeye devam ediyorlar. Fruitvale Station’da da beraber çalışan ikili yeni bir fetiş yönetmen/oyuncu olma yolunda da emin adımlarla ilerlemekte. Özellikle Coogler’ın sineması kendini yavaş yavaş hissettiren bir özerkliğe sahip. Bir sonraki projesini şimdiden merakla beklemekteyiz.

© 2024 Modern Sinema