Star Wars efsanesi on yıllık aranın ardından, alkışlar ve göz yaşları ile sevenleri ile tekrar buluştu. Salonda herkes tarafından iliklere kadar hissedilen bir “güç” vardı. Kimisi teorilerini anlattı, kimisi heyecanını gizleyemedi. Hatta Darth Vader kostümlü, ellerinde ışın kılıcı olan fanlar da boy gösterdi. Bir filmden çok öte bir hava teneffüs ediliyordu. Bir nevi şenlik günü yaşanıyordu. Star Wars yazısı perdede görüldüğünde ise yüzlerde bir gülümseme, gözlerde bir buğu vardı. Tabii alkışın seviyesi özlemler ile doğru orantılıydı. J.J.Abrams’ın çektiği Star Wars: The Force Awakens, işte böyle bir sinerji ve nostalji duygusu ile başladı. Güç salondaki herkesi çoktan sarmıştı.
Film, ilk çekilen serinin izinden gidiyor ve onun formülünü uyguluyor. Tercihler, atmosfer, geçişler, kısaca filmin her saniyesinde bunu hissediyor, bunu yaşıyorsunuz. Bunu yaparken kesinlikle tekrara düşmüyor ve özgün olmayı başarıyor. Hatta serinin eksikleri bile iyi çalışılarak ortadan kaldırılmış vaziyette. Bu anlamda serinin en ayarında ve en olgun filmi desek sanırım yanlış olmaz. Ne fazla gelen karakterler, ne gereksiz bir romantizm ne de dozu kaçmış aksiyon var. Hepsi olması gerektiği gibi ve olması gerektiği kadar. Mizah ise tam dozunda. Yine ilk çekilen serinini tarzında ve durum esprileri tadında kullanılmış. Özellikle yeni droid BB-8 ile karakterlerin arasındaki diyaloglar oldukça eğlenceli.
Serinin yedinci filmi aynı zamanda bir yenilenme ve devir teslim anlamına da gelmekte. Death Star yerine çok daha güçlüsü, Han Solo olmasına rağmen yeni, her şeyi uçurabilecek ve gözü epey kara yeni pilot, R2-D2 yerine çok daha sevimli BB-8, umudu yeniden yeşerten yepyeni bir Jedi, General Palpatine yerine kötülüğün yeni sahipleri ve tabii ki Darth Vader yerine Kylo Ren. Her şey yeni seri için adeta yenileniyor, modernize ediliyor. Eski karakterler dursa bile yenileri sahnenin önüne çıkıyor ancak bir farkla: Kimse Darth Vader olamaz. Sürprizlerle dolu yeni kötümüz Kylo Ren, Darth Vader’dan daha zayıf, daha kafası karışık ve kesinlikle daha korkak. Abrams bunu zaten bize birçok sahnede bilerek veriyor ve en azından şimdilik böyle düşünmemizi istiyor. Bu zayıflık ve korkaklığı ile de çok daha çabuk sinirleniyor ve kendini kaybedebiliyor, mantığını yitiriyor. Orayı burayı parçalayan sinirleri bozuk insanlar gibi davranabiliyor. Bu tercih, ne yapılırsa yapılsın Darth Vader’ın zaten gölgesinde kalacak bir kötü karakteri hikayeye en işe yarar halde kullanmak anlamına geliyor ve bunda da Abrams oldukça başarılı.
The Force Awakens’ın bir başka özelliği de seriyi sevenler kadar yeni tanışanları da mutlu edecek olması ve karmaşıklığa hiç bulaşmaması. Karakterleri, olayları daha önce bilmeden bile sistemli bir şekilde oturtmak mümkün. Fazla bir gizeme sahip değil ve her şeyi net bir şekilde gözler önüne seriyor. Bu kimi izleyici rahatsız edebilir ama ilk filmden kırk yıl sonra tam da yapılması gereken bir yöntemdi. Zira, ortada yeni bir başlangıç var ve bunu bir ilk film olarak almamız gerekir. Bunlara akılda kalıcı, şahane kotarılmış sahneleri de ekleyince hem eski fanlar, hem yeni tanışanların aynı keyfi alması kaçınılmaz. Birkaç hatırı sayılır sahne yine tadı damakta bıraktı ve üzerine uzun süre konuşulacak, videoları yıllarca dolanacak cinsten. Hatta Abrams’ın bir sahnede İmparatorluğun bir yıkım isteğini, tıpkı Naziler’in o meşhur toplanmaları ve Hitler’in konuşmaları gibi bir sahne ile aktarması hem çok etkileyici bir sahneydi, hem de kötülüğün, karanlık tarafın sempati duyulacak yanının olmaması gerektiği vurgusu olarak son derece açıktı. Bu da belki yeni izleyicilere çok net bir mesaj olarak yapılmış vaziyetteydi ama serinin bu tarz bir Nazi göndermesine ihtiyacı var mıydı? Orası epey tartışılacak gibi.
Filmin bazı anlarında, nostalji duygusunu hareket geçiren ve her şeyi resetleyen kimi manevralar mevcut. Eski dostları görmek, eski mekanları/araçları yeniden izlemek ve artık ezbere bildiğimiz melodileri duymak filme tekrar tekrar baştan başlayıp heyecanı hiç yitirmemek anlamına geliyor. Bütün bunlar, aynı zamanda yeni bir üçlemenin başladığını, eskiler ve yenilerin duygusal olarak bizi epey kurcalayacağını da daha ilk filmden anlamamızı sağlıyor.
Star Wars: The Force Awakens için, özellikle ilk çekilen serinin formülünü müthiş bir kontrol ve yenilikçi yan ile kotardığını ve sevenlerini mutlu etmeyi başardığını yineleyelim. Serinin en iyi filmlerinden biri ibaresini de sonuna kadar hak ediyor. John Williams’ın yine formunda olduğu, yeni oyuncuların rollerine tam anlamıyla oturduğu serinin yedinci filmi, kesinlikle yılın en iyi filmlerinden de biri. Senaryonun biraz zayıf ya da çok açık oluşuna ise takılmamak gerekiyor. Bir devir teslim bölümü de olduğu için arkasından gelecek iki film öncesi bundan daha iyi bir başlangıç olamazdı herhalde. Filme giderken, eski dostları birer birer görürken lazım olacağı için yanınızda mendil bulundurmanızda yarar var uyarısını yapıyor ve ekliyorum. Güç sizinle olsun!