Taviani Kardeşler, İtalyan sineması denildiğine çok farklı bir yere sahip olan sinemacılardır. Çok daha lirik bir sinema ile ünlenen ikilinin bu filmi de en sert, en acımasız senaryoya sahip filmlerden biri olmasına rağmen bu anlatım biçiminden ödün verilmeden çekilmiştir. Cannes Film Festivali’nden büyük bir ödül ile dönen ve Gavino Ladda’nın otobiyografisinden uyarlanan Babam ve Ustam, Taviani Kardeşler’in başyapıtlarından sadece bir tanesidir. Gençlik yıllarına gelene kadar okuma yazması olmayan ve sonradan mücadele ederek dil bilimi uzmanlığına kadar işi götürecek olan Ladda, çoban olduğu, belli bir sınıfa ait olduğu için babası tarafından okuldan alınır. Çocuk yaşta çobanlık yapmaya ve düzenin ona biçtiği hayatı yaşamaya başlar. Kaldı ki bu hayat, kendinden çok babasının düşüncelerinin ürünü olan bir hayattan başka bir şey değildir.
Gavino, henüz 6 yaşındayken ve zorunlu eğitimini alırken babası tarafından okuldan alınır. Yoksulluk ile boğuşan baba, yükün altından tek başına kalkamadığı iddiası ile onu çoban olarak yetiştirmek üzere yanına alır. Taviani kardeşler de ilk tokadı burada vurur. Dersin ortasında gelip oğlunun eğitim hayatını sonlandıran baba, tüm gerçekliği ile olayı açıklar ve Taviani’ler bize bunu en net haliyle aktarır. Burada hem çocuğun babaya karşı, hem babanın hayata karşı verdiği bir hesabı vardır. Babasından korkmaya başlayan ve adeta sahip olunma hissiyatını korku ile yaşayan Gavino ve yoksulluk gölgesinde oğluna hayatı öğretmeye çalıştığını iddia eden ve buna mecbur olduğunu anlatmaya çalışan baba. Kendince oluşan itaat edilmesi gerekliliğini de ilk dışa vurduğu yerdir babanın. O nasıl hayata boyun eğmiş, zorluklara göğüs germiş ve aç kalmamaya çalışmışsa, oğlu da kendisine saygı duymalı, aynı hassasiyeti göstermelidir. İşte yanlışlığın başı, kendi eksikliğini ve hayatın zorluğunu, kendisine bir eşya gibi ait olduğunu düşündüğü oğlundan çıkarması. Bunu yaparken de şiddete başvuran, sevgi zerresi bile barındırmayan, anlatımını korku üzerinden ve yapay olarak durumu inşa eden bir baba figürüne dönüşmesi. Oğlunu sözüm ona hayata hazırlarken güç gösterisinden, otoritesini buradan kurmaktan da geri durmaz. Ona her hatasında şiddet uygularken, onun göreceği şekilde şiddeti doğaya karşı da meşrulaştırır ve bir yılanın başını ezerek öldürür. Güçlü olanın her zaman haklı olduğu bir düzendir bu. Hayatta kalmanın da bunlara bağlı olduğu…
Bu kadar donuk gerçekler ve sert hikayenin izlerken zaman zaman hoş bile durması Taviani kardeşlerin anlatımı ile alakadar. Şiirsel olabilmeyi her filmde, her konuda başarabilen ikili, bu filmde de bu özelliklerini Gavino’nun umudunun yeşerdiği zamanlarda çok iyi kullanıyorlar ve etkileyici olmayı başarıyorlar. Zira, ne kadar kötü başlar ve devam ederse etsin, ortada gerçek ve azmin zaferi sonrası nispeten mutlu biten bir hikaye var. Düzene, erk topluma, cehalete ve yoksulluğa bir başkaldırı niteliği taşıyan mutlu son, istendiği zaman neler yapılabileceği konusundaki basitliğe de göndermesini esirgemiyor. İtaat etme konusunu, baba oğul ilişkisi kisvesi altında sahip – köle ilişkisi üzerinden veren Taviani’ler, bu mutlu sonla bu olguyu da yıkıyor ve bahanelerin, klişelerin altına sığınılmaması gerektiğini de anlatıyor. İlk defa dış dünya ile tanışan ve kendi başına bir şeyler yapabilen Gavino üzerinden geleneklere ve baba korkusuna, babaların itaat takıntılarına/toplumsal rollerine meydan okuyor, alaşağı ediyor .
Tabiî bütün bu itaat cümleleri ve düzene karşı filmin bir azim, başarı öyküsü olduğunu da belirtmek gerek. Her şeye rağmen kendi ayakları üzerinde durabilen, yenilgiyi kabul etmeyen ve birey olabilmeyi başarabilen Gavino, izlendiğinde ya da okunduğunda eminim ki birçok insana günümüzde bile hala ilham kaynağı olacaktır. Zira, çocukken edinilen kötü tecrübelerin ve hayata 1-0 yenik başlamanın bile üstesinden gelebilmek, gerisini çok daha kolay halledebilmek anlamı da taşıyabilmekte.