Antonioni’nin, L’Avventura ve L’eclisse ile birlikte oluşturduğu, iletişimsizlik üçlemesi ya da anlamsızlık ve yabancılaşma üçlemesi olarak da bilinen halkasının ikinci filmi La Notte. Serinin diğer filmleri gibi savaş sonrası İtalya’da burjuvanın, gelişen teknoloji ve ekonomik getiriler ile birlikte yozlaşması, boşluğa düşmesi ve aralarındaki iletişimi kaybetmesi sorunlarına değinmekte. Bunu, oldukça sade ama bir o kadar keskin vermeyi başaran Antonioni, yıldız statüsündeki oyuncuların performansını da arkasına alarak bir başyapıt imza atıyor. Tabii bu görüşün karşısında olan ve Antonioni’yi eleştirenler de az değil. Onu, burjuvaya öfke saçan sıkıcı filmler yapan yönetmen olarak betimlerler. Ancak, tüm bu eleştirilere rağmen Antonioni sineması ve üçlemeyi yaptığı dönem, sinema tarihi için çok önemli bir yere sahiptir. Filmler ise tek tek birer başyapıt…
Ünlü yazar Pontano ve karısı Lidia’nın hikayesine odaklanırız. Birbirlerinden adeta nefret etme noktasına gelmiş, sevgilerini epey yitirmiş ve tamamen kopma noktasına yaklaşmışlardır. Arkadaşlarını ziyaret ettikleri ilk sahnede bile Antonioni bunu bize fazlasıyla hissettirir. Yüz yüze bile neredeyse gelmeyen ve çok az diyalog kuran bir çift. Aralarında bir tutku, bir istek kalmamıştır. Hatta hasta olduğunu bildiği yabancı bir kadına bile yaklaşacak kadar uzaktır karısına Pontano. Lidia ise bunu kendi içinde sorgular, değişkenlik göstermektedir duyguları. Kocasının ilgisini çekmek ile alıp başını gitmek arasında gezinir sürekli. Antonioni bu noktada bir manevra yapar ve ikiliyi kendi hallerinde bırakır. Artık bir klişe olan ama anlamını da dünya var oldukça kaybetmeyecek bir erkek-kadın çözümlemesine girer. Erkek, işine ve bu sebeple edindiği çevresine odaklanmayı, düşünmeyi seçer. Aklında yeni tanıştığı iş adamı ve başka kadınlar vardır. Kadın ise daha duygusaldır. Kaçışı nostaljide bulur. Büyüdüğü sokaklara gider, yolda gördüğü eğlenceli insanları seyreder ve küçük çocuklarla vakit geçirir. Erkek kariyer, kadın ise aşkı aramaktadır. Kadın bu farkın ufak donelerini erkeğin yüzüne vurmaktan çekinmez. Yeni tanıştığı ve kendisi ile ilgilenen iş adamı için “Zenginler her zaman kendilerine entel bir oyuncak seçerler. Onun seçimi sen oldun. Sadece bu.” Bu replik, bizim Metin Oktay’lı filmlere kadar uzanan bir klişeyi anımsatır. Tabii klişe olması yanlış olduğundan değil, günümüzde bile hala geçerli olmasından. Bizim filmlerdeki “gel işlerin başına geç, kızımla da ilgilen” benzeri repliği bile duyarız. Antonioni, müthiş bir kadın erkek hesaplaşması yaratır. İletişim ise en büyük sorundur. Biz belki taraf seçeriz, belki de kolayca başka bir tarafı suçlarız. Netice ne olursa olsun, gerçek duyguları yakalarız ve içimizden bir şeyler kopar gider.
Antonioni kadın – erkek meselesinin arasına küçük de olsa dokundurmalar serpiştirir. Bunlardan en önemlisi, açılış sekansında, sağlık sisteminin berbatlığını ve sistemin onu hizmet sektörü yarışı haline getirdiğini anlattığı bölüm. Bir otel mantığı ile rahat hissettirilme, belki odaya şampanya gelmesi bile olabilir. Karikatürize görünen bu olay, günümüzde hangi şekillerde karşımızda mevcut düşünmeden edemiyoruz. Hastanelerin reklamları, kampanyaları, teknoloji üzerinden hizmet yarışları artık tedaviden çok -otel hizmeti gibi- daha çok imkan sunma ile alakalı. O zamandan bunu bize sunan usta Antonioni’nin haklılığı, belki de günümüzde çok daha net karşımızda.
Anlamsız yüzeysel ilişkilerin en net ortaya konduğu ve filme ismini veren gece partisi ise iletişimsizlik ve yozlaşmanın en keskin hali olarak karşımıza çıkıyor. Burjuvazinin gösteriş merakından, bozulmuş ama farkındalığı olmayan ruh hallerine, aldatmanın yükünün sonradan pişmanlıklarla ortaya çıktığı nefret durumlarından, hep kazanma ve üstün olma çabalarına kadar her pisliğin adeta belgelendiği o meşhur partilerden biri. Sonradan çok kullanıldı, artık sinema klişesi olu belki ama Antonioni’nin yaptığı kesinlikle en orjinali ve en gerçeği. Bu filmde tanıdık bir çok şeyi bulacak ama ilk defa izliyormuşcasına etkileneceksiniz. Kabul edeceğiniz en önemli şeylerden biri de Antonioni çarpıcılığı diye bir şey olduğu…