Mafya filmleri başlı başına bir tür haline gelmiş durumda. Bazıları sinema tarihinin gelmiş geçmiş en iyileri arasında bile gösteriliyor. Özellikle de İtalya bağlantı mafya hikayeleri en çok sevilenler. Hatta bu sevme işi öyle noktaya ulaştı ki adam öldüren, insanları zehirleyen, gözünü kırpmadan her türlü şiddeti uygulayabilecek bu karakterleri ikonlaştırdık. Filmleri izlerken onların tarafında olduk. Sevdik, destekledik, onlar gibi olmak istedik. Bazılarının gerçek hayatta olduğunu ya da hayattan esinlendiğini bilmemize rağmen duvarlara posterlerini astık. Kendimize lakap edindik. Son derece yanlış olan bu bağın sebebi ise filmlerin bize servis edilişi en başta. Karakter odaklı bu filmlerin aklama çabası, karakterlerin özel hayatlarında yaşadıkları travmaları bilmemizin istenmesi ve her birinin özünde iyi olması vurgusu. Hal böyle olunca sevmek gerçekten kaçınılmaz. İşte bu durumu ters yüz eden, son derece “gerçek” ve ürkütücü hali ile önümüze seren bir film Gomorrah. Bütün bu pisliği görmemizi ve mafyanın sevilecek bir yanının olmadığını anlamamızı sağlayan modern bir başyapıt.
Filmin, diğer mafya filmleri gibi drama sosu, ajitasyona meyilli herhangi bir kısmı yok. Herkesin sevebileceği ve izleyeni etkileyecek düzeyde bir melankolinin ise yanından bile geçmiyor. Bütün bunların aksine son derece sert, oldukça soğuk ve belgesel tadında bir havası var. Klasik mafya filmlerini sevenleri kesinlikle memnun etmeyecektir. Kurulan atmosfer, şu an arka mahallemizde bunlar yaşanıyor olabilir hissi uyandıracak kadar gerçek. Ne eksiği var ne fazlası. Kurgusal anlamda ise servis ediliş şekli sokakta olduğu gibi. Tek bir ana hikâye ve karakterler/aileler üzerinden gitmemesi ve mafya oluşumunu besleyen, hizmet eden farklı hikâye ve karakterleri aynı şekilde anlatması filmin bu gerçekliği sağlamadaki en önemli özelliklerinden. Müzik kullanımındaki tercih ise, o bilindik mafya modundan uzaklaşmak için koca bir neden daha. Bir de film bütün bunları, çeşitli sebeplerle mafyaya bulaşan, bulaşmak zorunda kalan gençler üzerinden yapınca, herkesin koltuğa yapışıp hayattan ve sistemden daha çok korkmasını sağlıyor.
Oyuncu kadrosunun büyük bir çoğunluğu Napoli ve Güney İtalya çevresindeki amatörler ve gerçek kişilerden oluşuyor. O mahallelerde yaşamış, o atmosferi solumuş ve direkt mafya ile bağlantısı olan kişiler kullanılmış filmde. Hatta filmdeki mafya babalarından biri, gerçek hayatta haraç yüzünden hapishaneye girmiş, dışarıdayken filmin çekimlerinde rol alıp, film daha gösterime girmeden tekrar suç işleyip içeri girmiş. Belgesel tadı ve gerçeklik duygusunu verebilmek adına yönetmen Garrone’nin daha iyi bir yöntemi olamazdı herhalde. Bu gerçeklik, daha film çekimlerinde dikkat çekmiş olacak ki hem Garrone hem de uyarlanılan kitabın yazarı Roberto Saviano mafya tarafından bolca ölüm tehdidi almış. Yine de vazgeçmemişler ve farkındalık duygusu ile filmi bitirmeye karar vermişler. Belki de son yıllarda Gomorrah örgütünün azalan faaliyetleri ve eski gücünü kaybedişinde filmin az da olsa bir parmağı vardır.
Gomorrah adeta bir tokat gibi. Hazmı son derece zor. Her gün, sokaklarda sevdiğimiz insanları tehdit eden kötülükler hiç durulmuyor, durulmayacak. Garrone bunu kafamıza sokmamızı ve bir şeyler yapmamızı istiyor. İster İtalya’da mafya örgütlenmesi olsun, iste yaşadığımız mahallede yozlaşmış insanlar… Eksiklerimizi, eksiltilen yanlarımızı, yani bizi üzen, bize yetmeyen neyimiz varsa, bunu gidermek bahanesi ile kötülük etrafımızda kol geziyor. En zayıf, en savunmasız halimizi bekliyor. Sonra da yakalıyor ve bizi mahvedene kadar durmuyor. Saviano ve Garrone, filmlerde kahramanlaştırılan kötülüklerin ve karakterlerin maskesini düşürüyor ve tüm çıplaklığı ile önümüze seriyor. Bu sayede de onlarca başyapıta rağmen iddialı bir şekilde şunu diyebilirim ki Gomorrah en gerçek haliyle mafyayı anlatan gerçek bir mafya filmi.