Tony Gatlif 90’ların ikinci yarısı ve 2000’lerin ilk yarısına damga vuran, çok sağlam filmler ortaya çıkaran bir yönetmen. Kusturica’nın izinden gittiği her fırsatta vurgulanan, konsept olarak da benzer sularda yüzen bir yönetmen. Bu izinden gitme olayı o kadar gerçek ki, son yıllarda tıpkı Kusturica gibi kendini tekrar eden, vasat filmleri görsellik ile doldurmaya çalışan ortalama bir yönetmene dönüştü. İşte Geronimo’da bu durumun son örneği olarak karşımıza çıktı.
Film, düğünden kaçıp sevgilisi ile ortadan kaybolan Nil adlı bir Türk kızı ile, onun aşık olup kaçtığı bir çingene hikayesi üzerinden başlıyor. Genç ve birbirine aşık olan çift ortadan kayboluyor. Olayı namus davasına dönüştüren Türkler ve kardeşlerin düşünen çingeneler arasında yaşanan gerginlik ise had safhaya ulaşıyor. Burada Gatlif’in modern Romeo ve Juliet tadında kotardığı çift fazla karikatürize duruyor. Başları belada olmalarına rağmen sürekli eğlenen, bağırıp çağıran ve kendilerini kaybeden bir profil çizilmiş onlar için. Gerçekçilikten oldukça uzak ve itici bir hal alıyor seyirci için. Bunun üzerine çete ve sınıfsal sebeplerin, hesaplaşmaya döndüğü filmler ayarında bir it dalaşında buluyoruz kendimizi. Bu tarz bir örneği, ülkemizde Emrah’ın dizilerinden bile hatırlamaktayız. Tabi ezilenlerin yanında olan, iki tarafla bağı mevcut bir karakter klişesi de senaryodaki yerini çoktan alıyor. Bir de üzerine İbrahim Tatlıses’ten uzun hava gelince kafalar allak bullak oluyor ve en trajik sahnede bile kahkahalar kopuyor.
Senaryodaki boşlukları, içi dolmayan karakterleri, yüzeysel kalan örf ve adet göndermeleri filme iyice zarar veriyor. Bu noktada, bunun gayet farkında olan Gatlif, izinden gittiği söylenen Kusturica’nın da son zamanlarda başvurduğu yöntem olan görselliğe ve biçime yöneliyor. En büyük kozu olan dans ve müziğe sarılıyor ve bunları gerçeküstü bir biçimde filme serpiştiriyor. Bunu yaparken samimi olmadığı, açık kapatmaya çalıştığı o kadar belli oluyor ki filmden kopmamıza, konsantrasyonu kaybetmemize neden oluyor. Görsel açıdan doyurucu hamlelerle, müthiş şarkılar eşliğinde adeta seyirciyi kandırmaya çalışıyor. Kavganın ortasında topuklarını vura vura dans etmeye başlayan bir çingene kadın. Bir ağıt patlatan ve eliyle bıçağın keskin yüzünü tutan korkusuz adam. Ne güzel sahneler öyle değil mi? Evet ama senaryoya – hikayeye uygun mu? Olmasa da olur. Bizi bunun için seviyorlar. Keşke Gatlif’e sesimi duyurabilsem ve böyle devam edecekse, klip yönetmenliğine yönelmesini söyleyebilsem. Eminim ki, muhteşem kliplere imza atardı. Hem büyük oranda senaryo sıkıntısı da yok.
Sonuç olarak, bu film, Gatlif in filmografisindeki en zayıf halkalardan biri, hatta en zayıfı. “Güzel sahneler olsun, senaryo o kadar da önemli değil” diyenleriniz varsa istediğini bulacaktır. Soundtrack arşivinize bir yenisini daha eklemeniz de kaçınılmaz ama daha fazlasını arayanlar için film, yılın hayal kırıklıklarından biri durumunda.