Savaş karşıtı filmler barışa inanan insanlar için umut tazeleme fırsatıdır. Benim için önemli olansa filmin savaş karşıtlığını ortaya koyarken bunun samimi ve gerçekçi bir dille anlatılabilmesidir. Mesela iyi bir film olmasına rağmen Saving Private Ryan benim için bu anlamda yeterli bir film değil. Oldukça sert bir savaş karşıtı film olmasına rağmen yönetmen işin biraz kolayına kaçmayı tercih etmiştir. Film, teknik olarak müthiş bir başarı olmasına rağmen, kopan kollar, fışkıran kanlar, paramparça olan askerlerin görüntüsü bir şeyler anlatmak yerine, görsel bir şölen olarak seyirciye aktarılıyor. Şölen diyorum, zira; bu kadar kötü bir olayın, perdeye böyle yansıması insanların heyecanını artırıyor ve izleyenler tarafından kullanılan “ne güzel sahneler vardı” ifadesi şiddeti meşrulaştırıyor. Oysa durumu işin psikolojisi üzerinden anlatıp doğru düşünce kalıplarıyla aktarabilmek, senaryoyu da bunların üzerine kurabilmek çok daha anlamlıdır. Bunun en büyük ve en güzel örneklerinden biri The Thin Red Line. İşte Mandariinid de bu tarz bir anlatımı tercih ederek savaşa karşı daha doğru konumlanmış filmlerden biri.
1990’da Estonya’da Gürcüler ile Çeçenler arasındaki savaşta bir çatışma olur ve iki taraftan da yaralılar vardır. Savaş sırasında yuvasını terk etmeyen Estonyalı mandalina üreticisi Ivo, iki taraftan da birer yaralıyı evine alır ve onları tedavi etmeye başlar. Evet, hikaye özellikle No Man’s Land filmini izleyenler için tanıdık gelecektir ama bazı özellikleri ile film özgün kalmayı başarıyor.
Yönetmenler genelde bu tarz filmlerde karakterleri çok konuşturmayı severler ve bu gevezelik hali çoğunlukla gerçekçi olmayan felsefi aforizmalarla son bulur. Bu durum gerçekçiliği törpüler ama Mandariinid’de durum hiç de öyle değil. Ivo ve evine aldığı yaralılar son derece sade, bilindik laflarla, neye inandıklarının bile farkında olmadan, ezberlenmiş fikirlerle konuşuyor. Öldürmek için eline silah almış iki askerden daha fazlasını beklemek de yanlış olurdu zaten. Aslında devletlerin meselesi olan toprak kavgası ile başladıkları tartışmaya daha sonra yüzyıllar önce ayrıştıkları din kavgası ve en nihayetinde de ırkçılık girer. Ne kökenini, ne nedenini, ne de amacını bilmedikleri görüşleri savunurlar. O an tek bildikleri, karşıdakinin düşman olduğu ve öldürülmesi gerektiğidir. Tartışmalar bu minvalde sürerken filmde herhangi bir ajitasyon veya drama soslu gereksiz sahne yoktur. Her şey gerçekten olması gerektiği gibidir. Yaralı askerler Ivo’ya verdikleri sözden dolayı ve birbirlerini tanıdıkça savaşın anlamsızlığını aslında kavrarlar ama içlerindeki dürtü onları rahat bırakmaz. Ne için buradayız, kim için savaşıyoruz sorgulamaları çoktan başlamıştır. Ivo karakteri ise savaşın anlamsızlığını ortaya koyan bir isyandır adeta.
Filmin en büyük artılarından biri tam kıvamında olan müzikleri. Zaten yerel müziklerin herkes için ayrı yeri vardır, hele hüzün ve nefretin bir arada olduğu durumlar için yerel müzikler biçilmiş kaftandır. Bu filmdekiler tam da böyle. Oyuncuların performanslarının da gayet başarılı olduğunu ekleyelim. Özellikle Ivo rolündeki Lembit Ulfsak muhteşem bir performans sergiliyor. Diğerleri de ona ayak uydurunca bu, filmin olumlu özellik hanesine bir tik daha attırıyor. Yönetmen de bölgeyi içinde hissetmenin yardımı ile atmosferi çok güzel kurunca gayet iyi bir film ortaya çıkıyor. Film finale doğru derdini çok keskin anlatmaya başlıyor ve bir sürprizin yanı sıra birkaç güzel diyalog ile de son darbeyi indiriyor.
Filmi ilk izlediğimde, kıyıda köşede kalacağını düşünüp üzülmüş, hikayenin tanıdık geldiği yönündeki yorumları duydukça da unutulup gideceğini düşünmüştüm. Ama hem Hollywood Yabancı Basın Birliği (HFPA) hem Akademi bizi bazen şaşırtabiliyor! Mandariinid, vizyonunun epey geride kalmasına rağmen, hem Altın Küre hem de Oscar’a aday olmayı başardı. Ödül gecesi, Leviathan, Ida, Timbuktu ve Wild Tales gibi çok güçlü adayların arasından sıyrılıp ödülü alırsa Oscar’ın en büyük sürprizlerinden biri olur ve beni çok sevindirir. Yazıyı, savaşların olmadığı bir dünyayı da görebilme umudu ile bitirmek istiyorum. İzlemeyenler için şimdiden iyi seyirler…